Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

1 Haziran 2018 Cuma

Şeyh Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî'den İhvanu’l-Muflisin’in Fikir Adamlarının Çarpık Görüşlerine Reddiye -2-

  İhvanu'l-Muflisin'in Fikir Adamlarının Çarpık Görüşleri -2-

Hasen el-Benna’nın takipçileri beşeri kanunlara daveti açıktan ilan etmişlerdir.

Ferid Abdulhalık şöyle demiştir: “Bizler demokrasinin gerçekleştirilmesini, alternatifi olmayan temsilcilik ve demokrasiye dönmeyi istiyoruz.”[1]

Yine şöyle demiştir: “Toplumların gidişatının değiştirilmesi ancak doğru anlayışa musamaha gösteren hürriyet ve demokrasi ile mümkündür.”[2]

Yusuf el-Kardavî şöyle demiştir: “İslami harekete ilk aşamada gereken şey, kişisel diktatörlük, siyasi baskı, halkların haklarına karşı taşkınlık gibi unsurların karşısında durmaktır. Bu ise daima doğru demokraside temsil edilen siyasi hürriyet safında olabilir.”[3]

Hasen el-Benna’nın halefi el-Hudaybî şöyle demiştir: “Komunizm kuvvet ve kanunlarla ayakta durmuyor. Onların galip bir partisinin olmasına bir mani yoktur. İslam ona selametle ulaştıran yola kefildir.”[4]

Nitekim Hasen el-Benna buna amelî olarak mutabık kalmış ve parlementoya girmek için iki defa aday olmuştur.

İhvanu’l-Muslimun, demokrasinin ve demokratlar katındaki manasının islama aykırı olduğunu bilmiyorlar mı? Anayasa hükmünün İslam’a aykırı olduğunu bilmiyorlar mı? Yoksa onlar bunları biliyor, fakat mevcut yönetici ile çekişmek için mi ona giriyorlar? Böyle bir gaye bu işi temize çıkarır mı?

Anayasal uygulama, aslen hâkimiyet yetkisinin ümmete döndürülmesidir. Dine, emanete, adalete ve İslam şurasında muteber olan diğer değerlere uygun olsun ya da olmasın, çoğunluğun görüşünün ümmeti temsil ettiği kabul edilir ve ona göre hüküm verilir. Dinsiz devletler, devleti dinden ayırmak için bu düzeni kullanmaktadırlar.

Parlemento sistemi, esasları, kapsamı ve sonuçları bakımından dinsizliğin ta kendisidir. Daha en başından dininin otoritesini inkâr etmeye dayanır. İslami çalışmanın vesileleri, gaye uğrunda herşeyi mubah gören Makyavelizm’den uzak, islamî vesileler olmak zorundadır. Gaye ile vesile arasında ayrım yapmak mümkün değildir. İslama uygun olmayan vesilelerle İslamî bir gayeye ulaşılamaz. Hak, batıl suretinde gelmez. Lakin batıl hak suretinde gelir.

İhvanu’l-Muslimin’in önderlerinin sözleri, anayasal hükümete çağrı ile alakalıdır. Onlar demokrasiye çağırmaktadırlar. Bunu islam’a benzeterek, âlimlerin “İndirilmiş din değil, değiştirilmiş din” diye niteledikleri bir din uydurmaktadırlar!

Bu durum, onların şeriat ile hükmetme ve uygulama talebiyle çelişki halindedir. Kendileri akide ve hüküm konusunda birçok yönden dine muhalefet ederlerken, yöneticilerden ve halktan nasıl olur da şeriati yani dini uygulamalarını isteyebilirler?!

Sonra onlar yönetime ulaşabilmek için bazı arap ülkelerinde laik partilerle beraber yeminler etmişlerdir. Hatta davetlerinde, gayelerine ulaşmak için laiklikle anlaşma yapmalarına da bir mani yoktur!

Onların davetlerinin siyasi hizipçilik olduğunu gösteren şeylerden birisi de: “İttifak ettiğimiz konularda yardımlaşır, ihtilaf ettiğimiz konularda birbirimizi mazur görürüz” sloganını söylemeleridir. Bu sloganda hakka muhalefet bulunmakla beraber, onlar yönelişlerinde kendilerine muhalefet edenlere karşı bunu uygulamazlar! Özellikle de kendilerini eleştiren partiler ve hükümetler bir yana, selefin menhecinde olan Ehli Sünnete karşı uygulamazlar! Bu sloganla onların amacı sadece şudur: Onların sistemlerinden kim razı olur ve yardımlaşırsa onu tenkit etmeyip sükut ederler.

Mesele açıktır. Onlar din maskesiyle gizlenen siyasi bir fırkadır.

Onlar nebilerin (aleyhimu's-selâm) yolunu tutmamışlar, ashab (radiyallahu anhum)’un yolundan yüz çevirmişlerdir. Meselelerinde Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesine uymamışlar, bu akideden ancak durumlarına uygun düşen, işlerine gelen kısımları almışlardır. Davetlerinde ve sistemlerinde âlimlerin: “Değiştirilmiş din” diye isimlendirdikleri şeye uymuşlardır. Bu yüzden İhvanu’l-Muslimin’in ikinci Mürşidi Ömer et-Tilimsanî, Şehidu’l-Mihrab adlı kitabında şöyle diyor: “… Bu yüzden ben şu görüşü kabul ediyorum: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bağışlama dilemesi için diri iken de, ölü iken de gidilebilir…”[5]

Yine aynı kitapta şöyle diyor: “O halde velilerin kerametlerine, onların temiz kabirlerine sığınmaya, musibet anında oralarda dua etmeye itikad edenlere şiddetle karşı çıkmaya gerek yoktur…”[6]

Nebilerin ve salihlerin menhecinden yüz çevirdikleri için daima başarısızlığa uğramışlardır. Suriye’de, Mısırda, Afganistan’da, Cezayir’de başarısız olmuşlardır. Türkiye’de onların yolundan giden Erbakan’ın Refah partisi, Erdoğan’ın Akp’si de birçok rezalete imza atmış, Erdoğan çareyi A.B.D. Yahudi ve Mason mihraklarıyla ittifak etmede görmüş, politik manevralarla, çaktırmadan, zinayı, livatayı ve türlü pislikleri serbest bırakan kanunları çıkarırken, kendilerini dindar gibi göstererek halkları aldatmayı başarmışlardır. Lakin isrtikrarsızlık ve sefalet onları her yönden kuşatmış durumdadır. Türkiye’deki İhvancı, haricî çizgide hareket eden Ebu Said Yarbuzi, Abdullah Yolcu, Taceddin Bayburdi, Ubeydullah Arslan gibi yaltakçı destekçiler bulsa da ve halktan şaşkın kimseler görmek istemeseler de durum budur…

                     - Yazı inşaallah devam edecek –

[1] El-İhvanu’l-Muslimun Ahdasu San’ate’t-Tarih (3/27)
[2] A.g.e. (3/28)
[3] Evleviyatu’l-Hareketi’l-İslami (s.156)
[4] El-İhvanu’l-Muslimun Ahdasu San’ate’t-Tarih (3/110)
[5] Şehidu’l-Mihrab (s.126)
[6] Şehidu’l-Mihrab (s.231)