Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

8 Aralık 2024 Pazar

Rabbin Arşa Bitişik Olması ve Keyfiyeti Konusuna Dalmak


Soru: “Kitap, sünnet veya sahabe sözlerinde Rab Azze ve Celle’nin arşına bitişik olmasını nefyeden veya ispat eden bir delil var mıdır?” (Kuveyt Fetvaları)

 

Cevap: Bu konuda mutlak bir delil bulunmamaktadır. Bu gibi meselelerin ispat veya nefyinin salih selefin menhecinden çıkaracağına inanıyorum. Çünkü ispat ve nefyin her ikisinden dolayı da sakınca meydana gelir.

 

İspat etmenin gerektirdiği iki sakınca vardır:

 

Birincisi: Kitap veya sünnette sabit olmayan bir şeyin Allah Azze ve Celle’ye nispet edilmesi caiz değildir.

 

İkincisi: Biz böyle bir şey ispat veya iddia edersek, Rab Tebârek ve Teâlâ’nın sıfatlarıyla alakalı kitap ve sünnet naslarını tatil (iptal) ve te’vil edenlerin bizi mücessimelikle itham etmelerine bir yol açmış oluruz. Zira onlar bu konuları Allah Azze ve Celle’ye layık olan şekilde değil de, beşere layık olan şekilde, zahirine göre açıklamaktadırlar. Bu yüzden bu gibi meseleleri ispat etmek caiz değildir.

 

Yine nefyedilmesi de caiz değildir. Zira kitap ve sünnette nefyedilmemiş bir şeyin nefyedilmesi de şu gibi sakıncaları gerektirir:

 

Allah Azze ve Celle mahlûkata hulul etmiş değildir. Yani Muattıla ve Vahdet-i vucudcuların dedikleri gibi Allah Azze ve Celle heryerde ve her varlıkta mevcut değildir. Aşırı Sufiler bu sapıklığı açıkça söylemektedirler.

 

Şu an ismini hatırlayamadığım bir şairleri şöyle demiştir: “Âlemlerin rabbi ile mahlûkatının misali, su ve buzun misali gibidir.” Suyu buzdan ayırmak mümkün müdür?

 

Cevap: Hayır. Böylece âlemlerin rabbi onlara göre mahlûkatın içindedir. Allah Teâlâ zalimlerin söylediklediklerinden yücedir!

 

Selefî akide: Allah Azze ve Celle’nin âlemlere ihtiyacı yoktur. Arşa, onun üzerine oturmaya ve yerleşmeye muhtaç değildir. Nitekim Maturidî’lerin mutedil âlimlerinden birisi bunu açıkça söylemişlerdir.

 

Mutedillerinden diyorum, çünkü Maturidî’ler, Eşarî’ler gibi pek çok meselede salih selefin akidesine muhalefet etmişlerdir. Ama bu işaret ettiğim zat, Allah Azze ve Celle’nin arşa muhtaç olmaksızın onun üzerinde oluşu (uluvv) sıfatını ispat ederek şöyle demiştir:

 

“Arşın rabbi, arşın üzerindedir. Lakin yerleşme ve bitişme ile nitelenmez. Çünkü âlemlerin rabbinin bununla nitelenmesi, O’nun arşa muhtaç olması manasına gelir. İmran b. Husayn radıyallahu anh hadisinden bildiğimiz gibi:

 

Allah vardı, onunla beraber bir şey yoktu.[1] Sünnette açıklandığı gibi, sonra arşı ve gökleri yaratmıştır.

 

Öyleyse özetle: soruda geldiği gibi Kitap ve sünnette ispat veya nefyedilmemiş olan bir şeyi ne kabul ederiz ne de nefyederiz.[2]



[1] Buhari (3191)

[2] Muhammed Nâsıruddin el-Elbânî’nin Fetvaları El-Albâniyyât (211-212)