Şüphesiz bu asırda
ortaya çıkan fitnelerden birisi de eski Batınîlerin metodunun modern şekillerde
diriltilmesidir: Dinin naslarını yeniden yorumlama daveti! Bu yeniden yorumlama
onların iddialarına göre modern hayatın gelişmeleriyle birlikte uyumlu olacaktır.
Bu davetin hedefi,
dinin bütün naslarını yeniden yorumlamayı kapsamaktadır. Dinin esaslarından ve
ayrıntılarından hiçbir şey bu yorumların dışında kalmayacaktır. Hatta İslâm’daki
tevhid konusunun da te’vil edilmesi ve yeniden yorumlanması mümkündür.[1]
Nitekim bu yeni
yorumlar Kur’ân ve sünnetin anlamlarını tahrife ve dinin kesin konularıyla çelişmeye
götürmüş, hatta kararlaştırılmış sabit esaslarla çatışmıştır.
Bu yönelişin
tehlikeleri iki açıdan gelmektedir:
Birincisi: Bu
davet, bu dine mensup olduklarını ortaya koyan insanların elleriyle öne sürülmektedir.
Hatta insanların çoğu katında davetlerinin kabul görmesi için bazılarına “İslâm
mütefekkiri” denilir.
Bu plan, dinin
naslarıyla eğlenerek tahrif etmeleri ve hakiki içeriğinden boşaltılarak
istedikleri içeriği koymaları için İslâm binasını içinden değiştirmek üzere
kurulmuştur. Onlar fikirlerini ve görüşlerini dinin anlaşılmasında içtihattan
kaynaklanan İslâmî bir görünüm içinde ortaya atarlar.
Nitekim Nebi
sallallahu aleyhi ve sellem bu gibi kimselerden sakındırmıştır. Huzeyfe b.
El-Yeman radıyallahu anh’den: “İnsanlar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
hayırdan sorarlardı. Ben ise yetişirim korkusuyla şer/kötülükler hakkında
sorardım. Dedim ki:
“Ey Allah’ın rasulü!
Bizler cahiliyye ve şer içindeydik. Allah bize bu hayrı getirdi. Bu hayırdan
sonra şer var mıdır?
“Evet”
buyurdu. Dedim ki: “Bu şerden sonra hayır dönemi olacak mı?”
“Evet, onda bulanıklık da olacak” buyurdu. “Onun bulanıklığı nedir?” dedim.
“Bir topluluk benim yolumdan başka bir yol tutacaklar. Onları tanır ve karşı
çıkarsın” buyurdu. “Bu hayırdan sonra şer olacak mı?” diye sordum.
“Evet, cehennem kapılarına çağıran davetçiler olacak, kendilerine icabet
edenleri oraya atacaklar” buyurdu. “Ey Allah’ın rasulü! Bize onları anlat” dedim.
“Onlar bizim derimizden olup, bizim dilimizden konuşacaklar” buyurdu.[2]
Onlar da bizim
delil getirdiğimiz nasları delil getirirler, onları inkar etmezler. Lakin salih
selefin açıkladığından başka türlü açıklarlar.
İkincisi: Bu olgu,
bugünkü İslâm âleminde ortaya çıkıp gelişmiş, farklı İslâmî Arap topraklarından
fertler bu daveti ortaya koymuşlar, onların görüşlerini kabul ile karşılayan
gazete gibi yayın araçlarını ele geçirmişler ve onlara karşılık üstüne karşılık
verilerek itiraz edilmiştir.
Modersnistler,
yenilikçiler, liberaller ve İslâmcı liberaller onlardandır. Bunlar da batı
felsefesinin mezheplerine bölünmüşlerdir ve dinin naslarını bu mezheplerin görüşlerine
boyun eğdirmek için atışlar yapmaktadırlar.
Neredeyse İslâm
beldelerinin tamamında bu grubun temsilcilerinden ve onların sütlerinden
beslenip yollarından giden bağlıları bulunmaktadır.
Bu eski bir davetin
yenilenmesidir. Bu davet eskidir, çünkü tarihte bu davetin kökeni mevcuttur.
Nitekim bu ümmette daha önce de nasları batıl tevillerle anlamlarından tahrif
etmeye kalkışanlar olmuştur.
Bu davet yenidir, çünkü
bu batıl hedef için köklü esaslar, kaideler ve metotlar üzerine kurulmuştur.
Bu, onların arzu ve isteklerine uygun batıl anlamlar ve hedeflenen kötülük için
çare üreten, bunlar için dayanaklar icad eden bir fabrikadır.
Bu yöneliş, bu asırda
ortaya atılan sloganların en tehlikelilerini taşımaktadır. O da: “İslâm’da
yenilik ve modernizm” sloganıdır. Onlar bununla bizden üzerinde ümmetin icma
ettiği Kur’ân ve sünnet anlamlarını terk etmemizi, salih selefin anlayışından
farklı, içinde yaşadığımız asra uygun yeni anlayışlarla anlamamızı istiyorlar.
Bu yüzden Muhammed
Arkun’a ihtimal taşımayan:
“Erkeğe, kadının iki katı kadardır” (Nisa 11) ayeti gibi açık naslara karşı nasıl muamele
edileceği sorulduğunda şöyle demiştir: “Bu gibi durumlarda Kur’ân’ın yeniden
tefsir edilmesinden başka bir şey yapmak mümkün değildir. Kadına da adil taksim
yapılmadan bu şekilde kabul etmeye devam etmemizin imkanı yoktur!! Nassın hayal
aleminde şekillendirilmesi mümkün olmazsa değiştirerek amel etmek gerekir.”[3]
Muhammed Şahrur şöyle
der: “Mal ve şehvetlerle alakalı her konuda Allah’ın rasulü Muhammed’e
vahyedilen şer’î naslara bağlı kalma zorunluluğu yoktur. Her defasında bu dinî
nasların gerçekle uyuşmadığını, ilerlemeye, öne geçmeye ve refaha engel olduğunu
görüyoruz. Bunlardan uzaklaşmaktan başka yolumuz yoktur.”[4]
Gerçeğe uyum ve batılı
yaşam tarzı isteği, batının felsefe ekollerinin etkisi[5], üniversitelerinde
düşmanların baskısıyla devam eden dersler ve din hakkındaki bilgisizlik bu sapmış
ekolün ortaya çıkmasının sebeplerindendir.[6]
[1]
Muhammed
Arkun Tevhid düşüncesiyle münakaşa ederek şöyle diyor: “… Ben bu düşünce ile
bunlardan dönmek gerektiğini söylemiyorum. Bundan Allah’a sığınırım. Tevhidde, İslâm’ın
çeşitliliğini tecelli ettiren mutlak münezzehlik vardır. Ben sadece yeniden
yorumlanmasını söylüyorum. Yani orta çağlara hâkim olanlardan farklı şekilde
yorumlanmasını söylüyorum… Burada bütün İslâm kültürüne müracaat etme ve İslâm’da
yeni bir ilahiyat anlayışı kurulması konusunda büyük çekişmelerin meydana
gelmesi mümkündür.” Kadaya Fi Nakdi’l-Akli’d-Dînî (281)
[2] Buhari (7084)
Muslim (1847)
[3] Fransız Dergisi: “Observateur
Nouvel” Şubat 1986 sayısındaki bir röportajdan.
[4] El-Kitab ve’l-Kur’ân
(445)
[5]
Batı
medeniyetinden şiddetle gözleri kamaşan yazılarında ve sanki münakaşa kabul
etmeyen hakikatlermiş gibi uygulanan teorilerinde bu durum açıktır. Hatta bazıları
Kur’ân’ı bu teorilere göre tefsir etmeyi amaçlamıştır. Şehrur şöyle diyor: “Büyük
bilgin Charles Darwin’in “Türlerin kökeni” teorisi yorum için yani insanın
yaratılışı hakkındaki ayetlerin tevili için seçkin bir örnektir.” El-Kitab ve’l-Kur’ân
(195)
[6] EL-BURHAN
Sünnete Kefil Olan Kur’an (304-308)