Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

20 Aralık 2024 Cuma

Cehennemden Çıkarılan Muvahhidler

 

Cabir radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Ümmetimden bazıları, günahları sebebiyle azap görürler ve Allah’ın kalmalarını dilediği kadar bir süre cehennemde kalacaklardır. Sonra müşrikler onları ayıplayarak:

 

“Dünyada iken tasdikinizin size bir fayda sağladığını görmüyoruz” diyecekler. Bunun üzerine Allah Teâlâ cehennemden çıkarmadık hiçbir tevhid ehli bırakmayacaktır.” Daha sonra Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:

 

İnkâr edenler zaman zaman: “Keşke biz de Müslüman olsaydık” diye arzu ederler.” (Hicr 2) ayetini okudu.”[1]

 

İmran b. Husayn radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in şefaatiyle bir topluluk cehennemden çıkarılır ve cennete sokulur, bunlara “Cehennemlikler” denilir.”[2]

 

Aynısını Huzeyfe radiyallahu anh de rivayet etmiştir.[3]

 

Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Cehennem’den dört kişi çıkarılır ve Allah’a arz edilirler. Onların cehenneme götürülmesi emredilir. Onlardan biri döner ve der ki: “Ya rabbi! Eğer beni oradan çıkarırsan tekrar oraya döndürmeyeceğini umuyordum.” Bunun üzerine Allah:

 

“Oraya döndürmeyin” buyurur.”[4]

 

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girerler. Sonra Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 

“Kalbinde hardal tanesi kadar iman bulunanları cehennemden çıkarın.” Bunun üzerine kararmış bir halde çıkarılırlar ve hayâ veya hayat – nehrine atılırlar. Selin kenarındaki tanenin bitmesi gibi orada biterler. Onu görmez misiniz ki; nasıl da sarı olarak kıvrak bir görünümde çıkar.”[5]

 

Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Ben cehennemliklerin Cehennem’den en son çıkacak olanını ve Cennetliklerin en son Cennet’e girecek olanını iyi biliyorum. Bu zat cehennemden emekleyerek çıkacak ve Allah Tebareke ve Teâlâ ona:

 

“Haydi, git, Cennet’e gir” diyecek. Bunun üzerine o zat Cennet’e gidecek, fakat ona cennet dolmuş gibi görünecek ve dönecek:

 

“Ey Rabbim! Ben Cennet’i dolmuş buldum” diyecek. Allah Tebareke ve Teâlâ ona yine:

 

“Git Cennet’e gir” diyecek. O da gidecek. Fakat ona yine cennet dolmuş gibi gelecek ve tekrar dönecek: “Ya rabbi! Ben onu dolmuş buldum” diyecek. Allah ona tekrar:

 

“Git Cennet’e gir! Zira orada senin için dünya kadar ve dünyanın on misli yer vardır. Yahut sana dünyanın on misli yer vardır” diyecek. O zat:

 

“Melik sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? Yahut benim aklıma mı gülüyorsun?” diyecek.” Ravi dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in güldüğünü, hatta azı dişlerinin göründüğünü gördüm. Ashab arasında: “Cennetliklerin en aşağı mertebede olanı bu zattır” diye söyleniyordu”[6]

 

Enes b. Malik radıyallahu anh, İbn Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet ediyor: Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Cennete gireceklerin sonuncusu bir kimsedir ki, bir yüzükoyun düşer, bir onun yüzünü ateş çarpıp yakar. Nihayet böyle böyle ilerleyerek ateşini sınırına geçtiği zaman ona döner ve: “Beni senden kurtaran Allah çok yücedir. O, öncekilerden ve sonrakilerden hiç kimseye vermemiş olduğunu bana vermiştir.” der. Sonra ona bir ağaç gösterilir. Bunun üzerine:

 

“Ey Rabbim! Beni şu ağaca yakınlaştır da gölgesiyle gölgeleneyim, suyundan da içeyim” der. Aziz ve Celil olan Allah Teâlâ:

 

“Ey Âdemoğlu! Eğer bu dilediğini sana verirsem belki başka bir şeyler daha istersin” diye buyurur. O da: “Ya Rabbi! İstemem” deyip, bir daha istemeyeceğine dair yemin eder. Rabbi onu bu nimete karşı sabır kâr olmadığını bildiği için, onu mazur görür ve onu oraya yanaştırır. O da ağacın gölgesinden gölgelenir ve oradaki sudan içer. Derken karşısında evvelinkinden daha güzel başka bir ağaç dikilir. O kul yine:

 

“Ey Rabbim! Beni şuna da yaklaştır, suyundan içeyim ve gölgesinden İstifade edeyim ve senden başka bir şey istemem” der. Allah Teâlâ da:

 

“Ey Âdemoğlu! Sen ondan başkasını istemeyeceğine bana ahid vermedin mi?” diye buyurup, “Eğer seni ona izin verirsem, belki sen daha başkasını istersen.” der. Bunun üzerine o adam başka bir şey istemeyeceğine dair rabbine sözler verir. Onun buna karşı da sabrının olmadığını bildiği için Rabbi yine onu mazur görür. Onun da gölgesinden istifade edip, suyundan içer. Sonra üçüncüsünde Cennet kapısının yanı başında, öncekilerden daha güzel bir ağaç görür. Yine:

 

“Ey Rabbim! Beni şuna yanaştır da gölgesinden istifade edeyim ve suyundan da içeyim, diye niyaz eder. Rabbi: “Âdemoğlu! Başkasını istemeyeceğine dair bana ahid vermedin mi?” diye serzenişte bulunur. O kimse:

 

“Evet, şunu da, artık başkasını istemem” der. Ona karşı da sabrı olmadığını bildiği için Rabbi kendisini mazur görür ve onu oraya yanaştırır. Fakat bu son ağaca yaklaştığı vakit cennet ehlinin seslerini duyar ve: “Ya Rabbi! Ne olur beni oraya sok!” diye istirhamda bulunur. Bu sözü üzerine Allah Teâlâ:

 

“Ey Âdemoğlu! Senin dilediklerinden beni kurtaracak nedir? Sana bütün dünyayı verir, ona bir mislini daha katarsam buna razı olur musun?” diye buyurur. O da: “Ey Rabbim! Sen âlemlerin rabbi iken, benimle alay mı ediyorsun?” der ve bu ihsana şaşırıp kalır.”

 

Bunu söylerken İbn Mesud güldü ve:

 

“Benim niçin güldüğümü sorsanıza?” dedi. “Niçin gülüyorsun?” diye sordular. Dedi ki: “Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem de böyle gülmüştü. “Ey Allah’ın rasulü! Niçin gülüyorsun?” diye sordukları vakit buyurdu ki:

 

O kimse: “Sen âlemlerin rabbi iken benimle alay mı ediyorsun?” dediğinde Âlemlerin Rabbinin gülmesine güldüm” dedi. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona:

 

“Ben seninle alay etmiyorum, lâkin Ben istediğime Kâdir olanım” diye buyurur.”[7][8]



[1] Hasen. Taberânî Evsat (5146) Nesâî Tefsir (s.291) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (11271) el-Lalekai İtikad (2052) İbn Merduye İntika (152) Mukbil b. Hadi Camiu’s- Sahih (627, 4152, 4427)

[2] Sahih. Buhârî (6566)

[3] Muslim'in şartına göre sahih: Tayalisi (420) Ahmed (5/391, 402) İbn Ebi Asım es-Sunne (861) İbn Huzeyme Tevhid (542) Acurri eş-Şeria (805) el-Lalekai İtikad (2080) Mehamili Emali (420) Beyhakî el-Ba’s (521-522)

[4] Sahih. Muslim (192) Ahmed (3/221, 285) Ebû Ya'lâ (6/99) Bezzar (14/7) Abd b. Humeyd (1310) Ebû Nuaym Hilyetu'l-Evliyâ (2/315)

[5] Sahih. Buhârî (22) Muslim (184)

[6] Sahih Buhârî (6571, 7511) Muslim (186)

[7] Sahih. Muslim (187)

[8] Sahih Hadisler Külliyatı (8/661-667) Te’lif : Ebû Muâz Seyfullah el-Çubukâbâdî