Allah’ı Mekân’dan Tenzih
Etmek Cehmiyye'nin Kavlidir!
Allah Teâlâ hakkında mekan olan arşının üzerinde olduğunu söylemek sahihtir, mekan lafzı Sahihayn’da ve başka eserlerde sabit olmuştur. Yine sahabe ve tabiinden de Allah Teâlâ hakkında mekanı ispat eden ifadeler gelmiştir.
Ehl-i Sünnet’ten bazıları bu konuda tevakkuf etmişler, Allah hakkında mekan ne ispat etmişler ne de nefyetmişlerdir. Mekan kelimesinin manası hakkında ayrıntıya gitmişlerdir.
Lakin Allah’ı mekandan mutlak olarak tenzih etmek Cehmiyye’nin görüşüdür! Selef’ten Allah’ı mekandan tenzih eden bir görüş gelmemiştir!
Allah Teâlâ hakkında mekânı ispat eden delillere gelince:
Merfu Hadisler
1- Buhârî Enes radıyallahu anh’den rivayet ediyor: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
فَأَسْتَأْذِنُ عَلَى رَبِّي فِي دَارِهِ فَيُؤْذَنُ لِي عَلَيْهِ، فَإِذَا رَأَيْتُهُ وَقَعْتُ لَهُ سَاجِدًا..."
“Rabbim’den evinde iken izin istedim, benim için izin verildi, O’nu görünce O’na secdeye kapandım…”[1]
2- Buhârî Enes radıyallahu anh’den rivayet ediyor:
فَأَشَارَ إِلَيْهِ جِبْرِيلُ: أَنْ نَعَمْ إِنْ شِئْتَ، فَعَلاَ بِهِ إِلَى الجَبَّارِ، فَقَالَ وَهُوَ مَكَانَهُ: يَا رَبِّ خَفِّفْ عَنَّا فَإِنَّ أُمَّتِي لاَ تَسْتَطِيعُ هَذَا، فَوَضَعَ عَنْهُ عَشْرَ صَلَوَاتٍ…
“…Cibril ona: “Evet, dilersen” diye işaret etti. Bunun üzerine el-Cebbar’a yükseldi, O mekanında idi, dedi ki: “Ey rabbim! Bizden hafiflet. Zira ümmetim buna güç yetiremez.” Bunun üzerine on namaz indirildi…” [2]
İbn Receb el-Hanbelî bu hadisleri kastediyor olmalı ki şöyle demiştir:
وفي الصحيحين: إثبات لفظ المكان
“Sahihayn’da mekân lafzı ispat edilmiştir.”[3]
El-Hattabî gibi kelamcılar bu hadis hakkında mekan’ın Allah’a izafe edilemeyeceğini, “O mekanında idi” lafzındaki zamirin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e râcî olduğu iddia etmişler, Şerik’in bu lafızda tek kalması ile illetlendirmişlerdir. Maalesef Abdullah el-Guneyman[4] gibi Ehl-i Sünnet menhecini benimsemiş olan ve Allah’ı mekandan tenzih etmeyen bazı âlimler dahi zamirin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e döndüğü şeklindeki te’vile tabi olmuşlari, el-Elbani[5], bu konuda tereddüte düşmüştür!
3- Ebu Hureyre radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
إِنَّ اللهَ يُمْهِلُ حَتَّى إِذَا ذَهَبَ ثُلُثَا اللَّيْلِ هَبَطَ إِلَى هَذِهِ السَّمَاءِ، ثُمَّ أَمَرَ بِأَبْوَابِ السَّمَاءِ فَفُتِحَتْ ثُمَّ قَالَ: هَلْ مِنْ سَائِلٍ فَأُعْطِيَهُ؟ هَلْ مِنْ دَاعٍ فَأُجِيبَهُ؟ هَلْ مِنْ مُسْتَغْفِرٍ فَأَغْفِرَ لَهُ؟ هَلْ مِنْ مُسْتَغِيثٍ أُغِثه، هَلْ مِنْ مُضْطَرٍّ أَكْشِف عَنْهُ الضُّرَّ؟ فَلَا يَزَالُ ذَلِكَ مَكَانَهُ حَتَّى يَطْلُعَ الْفَجْرُ فِي كُلِّ لَيْلَةٍ مِنَ الدُّنْيَا، ثُمَّ يَصْعَدُ إِلَى السَّمَاءِ
“Muhakkak ki Allah gecenin üçte biri geçince şu semâya iner, sonra semâ kapılarının açılmasını emreder ve buyurur ki:
“İsteyen yok mu ona istediğini vereyim. Duâ eden yok mu, ona icabet edeyim. Bağışlanma dileyen yok mu onu bağışlayayım. Yardım isteyen yok mu ona yardım edeyim. Sıkıntıda olan yok mu, onun sıkıntısını gidereyim.” Bu durum O mekânında iken dünyanın her gecesinde fecir doğuncaya kadar devam eder. Sonra semaya yükselir.”[6]
4- Muslim’in rivayet ettiği meşhur hadiste Nebî sallallahu aleyhi ve sellem cariyeye: “Allah nerede?” diye sormuştur. “Nerede” sorusu Araplar katında mekanı sormak demektir.
5- Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’ın Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet ettiği Kudsi hadiste şöyle buyrulmuştur:
".. وَعِزَّتِي وَجَلَالِي وَارْتِفَاعِ مَكَانِي لَا أَزَالُ أَغْفِرُ لَهُمْ مَا اسْتَغْفَرُونِي
“İzzetime, celalime ve mekanımın yüksekliğine yemin olsun ki benden bağışlanma diledikleri sürece onları bağışlamaya devam ederim.”[7]
6- Cabir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
يَقُول الله عز وجل يَوْم الْقِيَامَة أَنا الديَّان أَنا مَالك يَوْم الدّين وَعِزَّتِي وعظمتي وَجَلَالِي وارتفاع مَكَاني لَا يدْخل الْجنَّة أحد ولأحد من أهل النَّار قبْلَة مظْلمَة
“Allah Azze ve Celle kıyamet gününde şöyle buyurur: “Ben ed-Deyyan’ım. Ben din gününün Malik’iyim. İzzetime, azametime, celalime ve mekânımın yüksekliğine yemin ederim…”[8]
Tabiin ve
Tebau’t-Tabiinden Selefin Sözleri
7- Mucahid rahimehullah şöyle demiştir:
بين السماء السابعة وبين العرش سبعون ألف حجاب، فما زال يقرب موسى عليه السلام حتى كان بينه وبينه حجاب و احد فلما رأى مكانه وسمع صريف القلم قال: رب أرني أنظر إليك
“Yedinci kat sema ile arş arasında yetmiş bin perde vardır. Musa aleyhi's-selâm kendisiyle rabbi arasında tek bir perde kalıncaya kadar yakınlaştı. O’nu mekanında görünce kalemin cızırtısını işitti. Dedi ki: “Rabbm! Bana kendini göster, sana bakayım.”[9]
8- Vehb b. Munebbih rahimehullah’tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
لَمَّا سمع مُوسَى عَلَيْهِ السَّلَامُ كلام الله تعالى أنس بالصوت فَقَالَ يا رب أَسْمَعُ صَوْتَكَ وَلَا أَرَى مَكَانَكَ فَأَيْنَ أَنْتَ؟ فَقَالَ الله سبحانه أَنَا فَوْقَكَ وعن يمينك وعن شمالك وَأَمَامَكَ وَخَلْفَكَ وَمُحِيطٌ بِكَ
“Mûsâ aleyhi's-selâm Allah Teâlâ’nın kelamını işitince sesle ünsiyet buldu ve dedi ki:
“Ey rabbim! Sesini işittim, mekânını göremedim. Sen neredesin?” Allah Subhânehu buyurdu ki:
“Ben senin üstündeyim. Sağından, solundan, önünden ve arkandan seni kuşattım.”[10]
Uyarı: Bu rivayette Musa aleyhi's-selâm’ın Allah Azze ve Celle’ye mekân nispet etmesi açıktır. Lakin Ebu Nasr es-Siczî, Zebid Halkına Mektup kitabında kendisinin de zikrettiği bu rivayetteki bu manadan gaflet ederek Eşari’lerin “Allah’ı mekândan tenzih” tuzağına düşmüş, risalesinin başka bir yerinde şöyle demiştir:
“Hak ehline göre Allah Subhânehu zatıyla halktan ayrıdır, keyfiyet ve mekân olmaksızın arşın üzerindedir”
“Bize göre Allah mekânlardan ayrıdır, her muhdesin (sonradan olma şeylerin) üzerindedir”
“Allah Subhânehu ise arşın üzerindedir, mekân veya sınır söz konusu değildir. Allah Subhânehu’nun mekânda olmadığı hususunda ittifak ettik. Sonra mekânı yaratmıştır. Allah, mekânı yaratmadan önce nerede ise oradadır.”
Şüphesiz Cehmiyye ve Mu’tezilî Eşarilere reddiye vermeye çalışırken, es-Siczî’den bir zuhûl eseri olarak sadır olan bu sözler, şaz sözlerdir. Elbette es-Siczî, Mu’tezile, Cehmiyye ve Eş’âriler’in akidesinde değil, bilakis onları şiddetle reddeden bir imamdır. Lakin şeklen Cehmîlerin sözüne benzeyen sözler kendisinden hatâ ile çıktı diye es-Siczî rahimehullah Cehmîlik, Eş’arilik veya Mu’tezilelik ile itham edilemez! Bu açıktır. Ama maalesef asrımızda iş bilmez cahiller, Beyhakî, Zehebî, Nevevi, İbn Hacer, el-Elbani gibi hadis ehli imamları, isim-sıfat meselelerinde hata ettikleri bazı sözlerden dolayı hemen Cehmîlik vb. ithamlarla suçluyorlar!
9- Hammad b. Zeyd rahimehullah şöyle demiştir:
هُوَ فِي مَكَانِهِ يَقْرُبُ مِنْ خَلْقِهِ كَيْفَ شَاءَ
“O (Allah Azze ve Celle) mekanındadır, mahlukatına dilediği gibi yakınlaşır.”[11]
10- el-Fudayl b. Iyad rahimehullah şöyle demiştir:
إِذَا قَالَ لَكَ الجهمي إنا لا نؤمن بِرَبٍّ ينزل عَنْ مَكَانِهِ فَقُلْ أنت أَنَا أُؤْمِنُ بِرَبٍّ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ
“Bir Cehmî sana: “Biz mekânından nüzul eden bir rabbe iman etmeyiz” derse sen de de ki: “Ben dilediğini yapan bir rabbe iman ediyorum.”[12]
Ehl-i Sünnet İmamların
Sözlerinden Bazıları
11- İbn Kuteybe ed-Dineverî rahimehullah dedi ki:
ولو أن هؤلاء رجعوا إلى فطرهم وما ركبت عليه خلقتهم من معرفة الخالق سبحانه لعلموا أن الله تعالى هو العلي وهو الأعلى وهو بالمكان الرفيع
“Şayet bu kimseler, yaratıcının kendilerini yaratmış olduğu fıtratlarına dönseler, Allah Teâlâ’nın yüce, yukarıda ve yüksek mekanda olduğunu anlarlardı.”[13]
12- Osman b. Said ed-Darimi şöyle demiştir:
وَكَيْفَ يَهْتَدِي بِشْرٌ لِلتَّوْحِيدِ، وَهُوَ لَا يَعْرِفُ مَكَانَ وَاحِدِهِ
“Bişr (el-Merisî) tevhide nasıl hidayet bulabilir ki? O birlediği zatın mekanını bilmiyor!”[14]
13- Et-Taberî rahimehullah şöyle demiştir:
وقال آخرون: معنى ذلك: وهو العَلِيُّ على خَلْقِه، بارتفاعِ مكانِه عن أماكنِ خَلْقِه…
“Diğerleri de dedikler ki: “Bunun manası yarattıklarından üstte olması, mahlukatın mekanından yüksek bir mekanda olmasıdır…”[15]
14- İbn Batta rahimehullah şöyle demiştir:
لَكِنَّا نَقُولُ: إِنَّ رَبَّنَا تَعَالَى فِي أَرْفَعِ الْأَمَاكِنِ، وَأَعْلَى عِلِّيِّينَ، قَدِ اسْتَوَى عَلَى عَرْشِهِ فَوْقَ سَمَاوَاتِهِ، وَعِلْمُهُ مُحِيطٌ بِجَمِيعِ خَلْقِهِ،
“Lakin biz deriz ki: Rabbimiz Teâlâ mekanların en yükseğinde, a’lâyu illiyyindedir. Semalarının üzerindeki arşı üzerine istiva etmiştir. İlmi bütün mahlukatını kuşatmıştır.”[16]
Bu gibi nakilleri çoğaltmak mümkündür. Lakin Ehl-i Sünnet’ten hiçkimse Allah’ın mekandan münezzeh olduğunu söylememiştir. Bunu ancak Cehmîyye söylemiştir:
15- İmam Harb el-Kirmanî rahimehullah şöyle demiştir:
والجهمية أعداء الله: وهم الذين يزعمون أن القرآن مخلوق وأن الله لم يكلم موسى، وأن الله لا يتكلم، ولا يرى، ولا يعرف لله مكان، وليس لله عرش، ولا كرسي وكلام كثير أكره حكايته، وهم كفار زنادقة أعداء الله فاحذروهم
“Cehmiyye: Allah’ın düşmanlarıdırlar. Onlar Kur’ân’ın mahlûk olduğunu, Allah Azze ve Celle’nin Musa aleyhi's-selâm ile konuşmadığını, Allah’ın konuşucu olmadığını, görülmeyeceğini, Allah için bir mekân tarif edilemeyeceğini, Allah’ın arşı ve kürsisi olmadığınıı iddia ederler. Onlar Allah’ın düşmanı zındık kâfirlerdir. Onlardan sakının!”[17]
16- Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
ولا يقدر احد ان ينقل عن
احد من سلف الامة وائمتها في القرون الثلاثة حرفا واحدا يخالف ذلك لم يقولوا شيئا
من عبارات النافية ان الله ليس في السماء والله ليس فوق العرش ولا انه لا داخل
العالم ولا خارجه ولا ان جميع الامكنة بالنسبة اليه سواء ولا انه في كل مكان أو
أنه ليس في مكان او انه لا تجوز الاشارة الحسية اليه ولا نحو ذلك من العبارات التي
تطلقها النفاة
“Ümmetin ilk üç asırdaki selefinden ve imamlarından birinin buna aykırı tek bir sözünü kimse nakledemez. Onlar Allah’ın semâda olmadığı, arşın üzerine olmadığı, âlemin ne içinde, ne dışında olduğu, bütün mekanların O’na eşit seviyede olduğu, O’nun hiçbir mekanda olmadığı veya bir mekanda olmadığı, O’na hissi bir işaretle işaret etmenin caiz olmadiğı gibi nefiycilerin kullandıkları ibarelerden bir şey kullanmamışlardır.”[18]
Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah, Selef’in Allah’ı asla mekândan tenzih etmediklerini ifade etmiştir.
[1] Buhârî (7002) İbn Ebi Asım es-Sunne (804)
[2] Buhârî (7517)
[3] Zeylu Tabakati’l-Hanabile (3/35)
[4] Şerhu Kitabi’t-Tevhid Min Sahihi’l-Buhârî (2/461)
[5] Tahricu Şerhi’t-Tahaviye (s.148)
[6] Hasen. İbn Muhib es-Samit Sıfatu Rabbi’l-Alemin (1114) Darekutni en-Nuzul (55) İbn Kayyım Tariku’l-Hicreteyn (1/465) Bütün ravileri sikadır, Yunus b. Ebi İshak saduktur.
[7] Hasen. Beyhakî el-Esmâ ve’s-Sifat (265) Sa’lebi el-Keşfu ve’l-Beyan (10/143) Begavi Şerhu’s-Sunne (1293) İbn Hayrun Fevaid (50) Deylemi (4559) el-Elbani es-Sahiha (104) İsnadında İbn Lehia bulunsa da, ondan rivayet eden kişi Kuteybe b. Said’dir. Kuteybe, İbn Lehia’nın hafızasının karışmasından sonraki rivayetlerinden sakınmıştır. Derrac’ın Ebu’l-Heysem’den rivayetinde zayıflık vardır.
[8] Hasen. Deylemi (8060) Zehru’l-Firdevs (2991)
[9] Sahih maktu. Beyhakî el-Esma ve’s-Sifat (855) Taberî Tefsir (16/95) Ebu’ş-Şeyh el-Azamet (2/690, 714) Zehebi el-Arş (145)
[10] Hasen maktu. İbn Ebî Hâtim Tefsir (16122) Ahmed Zühd (348) İbn Asakir Tarih (61/44, 48, 50) İbn Kuteybe Te’vilu Muhtelifi’l-Hadis (s.275) Dineveri el-Mucalese (1452) Abdussamed b. Ma’kil yoluyla gelen tarik hasen, diğerleri zayıftır.
[11] Sahih maktu. Ukaylî ed-Duafa (1/143)
[12] Sahih maktu. Buhârî Halku Ef’ali’l-İbad (s.33) el-Lalekai İtikad (3/452) Ebu Osman es-Sabuni Akidetu’s-Selefi Ashabi’l-Hadis (benim tercümem s.69) Ebu Bekr el-Esram’ın es-Sunne adlı eserinden isnadıyla naklen: İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava (5/377) İbn Teymiyye el-İstikamet (1/77)
[13] Te’vilu Muhtelefi’l-Hadis (s.394)
[14] Dârimî en-Nakz (1/142)
[15] Taberî Tefsir (4/545)
[16] İbn Batta el-İbane (7/141)
[17] Kirmani Mesail (3/980)
[18] Beyanu Telbisi’l-Cehmiyye (3/424)
Şeyh Ebu Muaz Seyfullah
el-Çubukâbâdî
https://ebumuaz.blogspot.com/2024/10/allah-mekandan-tenzih-etmek-cehmiyyenin.html