Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Şeyh Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî'den Tevhide Davet Edenlerle Tevhid Davetinin Adını Kullananların Açıklanması 1


Tevhide Davet Edenlerle Tevhid Davetinin Adını Kullananların Açıklanması

Bismillah

1- Tevhid davetçisi olduklarını iddia ettikleri halde yöneticilere karşı ayaklanmaya veya demokratik sistemlerde oy kullanmaya çağıranlar; hakikatte şirke davet edenlerdir.


Bunlar, Türkiye’nin zulümden ve kötülüklerden kurtulmasının Demokrasi Tagutlarına oy vermeye bağlı olduğuna, oy kullanılmadığı takdirde ülkenin başına Mısır, Suriye, Libya gibi ülkelerdeki müslümanların başına gelen şeylerin geleceğine inanırlar. Onlar esasen Allah’ı unutmuşlardır. Hatta Mısır, Suriye, Libya gibi ülkelerde yaşayan müslümanların başlarına gelenlerin hangi sebeple geldiğini de unutmuşlardır.

Tevhide davet edenler ise iman ederler ki; yönetimde meydana gelen zulümler Allah’ın bir musibetidir ve musibetin sebebi yönetilenlerde mevcut bulunan zulümdür.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Biz kazanmakta oldukları sebebiyle zalimlerin kimini kimine işte böyle velî (yönetici) kılarız.” (En’âm 129)

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem meşhur hadisinde şöyle buyurmuştur:“Ölçü ve tartılarda eksiltme yapıldığı zaman mutlaka onlara kıtlık, geçimsizlik ve yöneticinin zulmü ile iptila edilirler.”[1]

Halk arasında mevcut bulunan şirk, bid’at, fısk gibi zulümler sebebiyle Allah Azze ve Celle o halka kendi cinslerinden başka bir zalimi musallat etmekte, o zalim de Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek suretiyle halka hak ettiklerini uygulamaktadır. Bu zulümden kurtulmanın yolu tevhide, sünnete, Allah’a ve rasulüne itaate dönmek, halkın bu dönüşü yapması için davete devam etmek, sabretmek, davete icabet etmeyenlere hecir uygulamak, Allah için dostluğu ve Allah için düşmanlığı ortaya koymak, böylece Allah’ın dinine yardım etmektir. Bu takdirde ümmet Allah’ın yardımına nail olacak ve tagutlar ile bâtıl sistemleri zeval bulacaktır.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler, eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed 7)

“Allah, kendisine yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.” (Hac 40)

Yukarıda bahsedilen tevhid iddiasındaki şirk ehli ise oy kullanmaya davet etmekle Tagutun dinin olan Demokrasiye yardım ederler. Zulmün giderilmesini Allah’tan değil, diğer bazı tagutlardan umarlar. Davetlerini video ve fotoğraf suretleri kullanmak, dernekler kurmak, kadın erkek karışık sohbetler yapmak gibi unsurlarla şeytana itaat ederek yaparlar. İşledikleri cürümlere delil olarak ayakları kaymış ilim ehlinin sapmış fetvalarını sunarlar.

Nebimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bu mübarek tevhid davetiyle geldiği zaman, şirki terk edip O’na iman edenler işin başında, insanlardan zayıf düşürülmüş bir azınlık idi. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 “Düşünün ki o zaman siz yeryüzünde mustazaf olan bir azınlıktınız. İnsanların sizi yakalamalarından korkuyordunuz da O sizi barındırdı, sizi yardımıyla destekledi. Size temiz rızık verdi ki şükredesiniz.” (Enfal 26)

Kureyş’in çoğunluğu, özellikle de Kureyş’in büyükleri, makam sahipleri ve idareyi üstlenmiş olan liderleri bu daveti kabul etmekten büyüklendiler. Bu kimseler, çeşitli yollarla Allah’ın yolundan alıkoymaya kalkıştılar, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bu davetten vaz geçmesi için türlü dünyevî imkânlar teklif ettiler ve hakkın yüzünü çirkin göstermeye çalıştılar. Bundan sonuç alamadıklarını gördüklerinde ikinci bir aşamaya geçtiler. İşkenceler, sürgün, dayak, hapis ve öldürmeler uyguladılar. Hatta iman edenlerden bir kısmı ülkelerinden hicret etmek zorunda kaldılar. Bazıları da imanlarını gizlediler. Diğer bazıları da çeşitli eziyetlere, zulme ve düşmanlıklara maruz kaldılar. Sahabeden bazısı bu belaların ve işkencelerin şiddetlendiğini görünce Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e sığındılar ve bu durumdan şikâyet ettiler. Peki, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onlara ne söyledi? Onlara liderlerine karşı ayaklanıp karşı koymayı mı emretti? Yoksa sabredip acele etmemelerini mi?

 Habbab b. el-Erat radiyallahu anh şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kâbe’nin gölgesinde bir hırkaya yaslanmış halde iken şikâyette bulunduk ve:

“Bizim için yardım istemeyecek misin? Bizim için dua etmeyecek misin?” dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu:

 “Sizden öncekilerde kişi alınır, onun için yerde bir çukur kazılır, o çukura koyulur, bir testere getirilip onun başı üzerine konarak iki parçaya ayrılırdı. Demir taraklarla etleri, kemiklerinden sıyrılırdı, bu onu dininden alıkoymazdı. Vallahi bu iş tamamlanacak, hatta binekli bir kimse San’a’dan Hadramut’a kadar Allah’tan ve sürüsüne saldıracak kurttan başka bir şeyden korkmadan yolculuk yapacaktır. Lakin sizler acele ediyorsunuz.” Bunu Buhârî rivayet etmiştir.

Buhârî, Sahih’inde ez-Zubeyr b. Adiy rahimehullah’tan rivayet ediyor: “Biz Enes b. Malik radiyallahu anh’e gittik ve Haccac’dan gördüğümüz halleri şikâyet ettik. O da dedi ki:

“Sabredin! Zira rabbinizle karşılaşmanıza kadar üzerinize hiçbir zaman gelmez ki, öncekinden daha şerli olmasın. Ben bunu Nebiniz sallallahu aleyhi ve sellem’den işittim.”

Hasen el-Basrî rahimehullah şöyle demiştir: “Muhakkak ki Haccac, Allah’ın azabıdır. Allah’ın azabına ellerinizle karşı durmayın. Lakin size düşen şey rabbinize boyun eğip yalvarmaktır. Zira Allah Teâlâ şöyle buyurur:

 “Bu sebeple onları azâb ile yakaladık; fakat onlar yine de rablerine boyun eğmemişler ve yalvarmamışlardır.” (Mu’minun 76)”[2]

Bu sabır emrine, yöneticilerin zulümlerine, oy kullanmamaya, video suretleri fitnesine bulaşmamaya, vahye tutunmaktan dolayı başa gelenlere, bid’atçilerden uzaklaşmaya, kıble ehlini tekfir etmemeye, münafıkları mürtet saymamaya sabretmek vb. hususlar da dâhildir.

Hak suretinde gösterilen bâtıl ile aldanmış ve bu mürekkeb cehalet yüzünden hak davete kulak vermeyen insanlarla vakit harcanmaz. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Rabbin, halkı habersiz iken ülkeleri zulümlerinden dolayı helak edici değildir.” (En’âm 131)

“Sabret! Senin sabrın da ancak Allah'ın yardımı iledir. Onlardan dolayı kederlenme; kurmakta oldukları tuzaktan kaygı duyma!” (Nahl 127)

 “Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza fitne kıldık; sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkan 20)

 “Sabret. Bil ki Allah'ın vâadi gerçektir. İyice inanmamış olanlar, sakın seni gevşekliğe sevk etmesin!” (Rum 60)

“Sabrettikleri ve âyetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, âyetlerimizle doğru yola ileten önderler tayin etmiştik.” (Secde 24)

İbn Abbas radiyallahu anhuma’dan: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim yöneticisinden hoş olmayan bir şey görürse ona sabretsin. Zira insanlardan sultanın otoritesinden bir karış dışarı çıkan kimse yoktur ki cahiliyye ölümüyle ölmüş olmasın.”[3]

Enes radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Muhakkak sizler benden sonra şiddetli kayırmacılıkla karşılaşacaksınız. Havz’da benimle buluşuncaya kadar sabredin.”[4]

Kayırmacılık ile kastedilen; yöneticilerin idarî atamalar ve mallar hususunda yaptıkları kayırmacılıklardır.

İbn Mes’ud radiyallahu anh’den: “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki benden sonra kayırmacılık ve karşı çıktığınız işler olacaktır.” Sahabe dedi ki:

“Ey Allah’ın rasulü! Bu duruma yetişirsek bize ne emredersin?” Buyurdu ki:

“Onların sizin üzerinizdeki haklarını eda edin. Kendi haklarınızı ise Allah’tan isteyin.”[5]

[1] Hasen. İbn Mâce (4019) Hâkim (4/582)

[2] İbn Kesir el-Bidaye (9/135)

[3] Muslim (1849) Buhârî (7053)

[4] Buhârî (3163) Muslim (1845) Nesâî Sunenu'l-Kubrâ (8335)

[5] Buhârî (3603) Muslim (1843)


Şeyh Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

http://ebumuaz.blogspot.com/2018/07/tevhide-davet-edenlerle-tevhid.html