Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

15 Kasım 2017 Çarşamba

Bid'at Ehline Güzel Zanda Bulunan, Onlara Katılır

Bid'at Ehline Güzel Zanda Bulunan, Onlara Katılır

Bismillah.
Allah'a hamd olsun, her yıl olduğu gibi, bu yıl da ramazan ayının bereketiyle nifak yuvalarından bid'at ve heva pisliği yuvarlayan haşerattan bir kısmı daha def' olarak sahih İslâm davetinin mensuplarının gönülleri rahata kavuşmuştur. Şer odaklarıyla irtibat içinde olup, samimi kimselerin
arasına sızarak hizipçilik, fırkalaşma ve hevâ peşinde olanlar, pislik böcekleri gibi çalışmaktadırlar. Yuvarladıkları pislikleri gizlice getirseler de,bundan meydana gelen kokuların fark edilmediğini sanıyorlar.
Hadis ehli, mestanların, şeytanların, uyuzların ve bid'at ehlinin diğer vokalistlerinin ezalarına, gözlerini yumarak, burunlarını tıkayarak sabretmeye devam etmektedirler.
Hakka tabi olanlar, bâtılı bilerek ve ondan nefret edip uzaklaşarak hakka tabi olmuşlardır. Arada uyur gezer haldeyken, yanlışlıkla hakka tabi olmuş kimselerin bulunması ve bir süre sonra uyandırıldıklarında, uykuyu daha tatlı bularak uyarıcılardan uzaklaşmaları yadırganacak veya alışılmadık bir durum değildir.
İmam Ebu Davud rahimehullah dedi ki:
ﻗﻠﺖ ﻷﺑﻲ ﻋﺒﺪ ﺍﻟﻠﻪ ﺃﺣﻤﺪ ﺑﻦ ﺣﻨﺒﻞ: ﺃﺭﻯ ﺭﺟﻞ ﻣﻦ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺴﻨﺔ ﻣﻊ ﺭﺟﻞ
ﻣﻦ ﺃﻫﻞ ﺍﻟﺒﺪﻋﺔ ﺃﺗﺮﻙُ ﻛﻼﻣﻪ؟ ﻗﺎﻝ: ‏( ﻻ، ﺃﻭ ﺗﻌﻠﻤﻪ ﺃﻥ ﺍﻟﺬﻱ ﺭﺃﻳﺘﻪ ﻣﻌﻪ ﺻﺎﺣﺐ ﺑﺪﻋﺔ، ﻓﺈﻥ ﺗﺮﻙ ﻛﻼﻣﻪ ﻭﺇﻻ: ﻓﺄﻟﺤِﻘﻪ ﺑﻪ؛ ﻗﺎﻝ ﺍﺑﻦ ﻣﺴﻌﻮﺩ: ﺍﻟﻤﺮﺀ ﺑﺨُﺪﻧﻪ ‏) .
“Ebu Abdillah Ahmed b. Hanbel’e:
“Sünnet ehlinden bir adamı, bid’at ehlinden birisiyle beraber gördüğümde onunla konuşmayı terk edeyim mi?” diye sordum. Dedi ki: “Hayır, ona, kendisiyle beraber gördüğün kimsenin bid’at sahibi olduğunu bildir. Eğer onunla konuşmayı keserse, onunla konuşabilirsin. Eğer onunla konuşmayı kesmezse, bu kişi de o bid’atçi kimseye katılır. 
İbn Mes’ud radiyallahu anh: “Kişi sırdaşı ile beraberdir” buyurmuştur.” (Tabakatu’l-Hanabile 1/160)
İmam Berbeharî rahimehullah şöyle demiştir:
‏( ﻭﺇﺫﺍ ﺭﺃﻳﺖ ﺍﻟﺮﺟﻞ ﻳﺠﻠﺲ ﻣﻊ ﺃﻫﻞ
ﺍﻷﻫﻮﺍﺀ ﻓﺤﺬﺭﻩ ﻭﻋﺮﻓﻪ، ﻓﺈﻥ ﺟﻠﺲ ﻣﻌﻪ ﺑﻌﺪ ﻣﺎ ﻋﻠﻢ ﻓﺎﺗﻘﻪ؛ ﻓﺈﻧﻪ ﺻﺎﺣﺐ ﻫﻮﻯ ‏)
“Bir kimsenin hevâ ehlinden biriyle beraber oturduğunu görürsen onu o kimseden sakındır ve durumunu bildir. Eğer öğrendikten sonra hala o kişiyle beraber oturuyorsa ondan da sakın. Zira o da bir hevâ sahibidir demektir.” (Berbehari, Şerhu’s-Sunne s.121)
İmam İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
‏( ﻭﻣﻦ ﻛﺎﻥ ﻣﺤﺴﻨﺎً ﻟﻠﻈﻦ ﺑﻬﻢ، ﻭﺍﺩﻋﻰ
ﺃﻧﻪ ﻟﻢ ﻳﻌﺮﻑ ﺣﺎﻟﻬﻢ ﻋُﺮِّﻑ ﺣﺎﻟﻬﻢ، ﻓﺈﻥ ﻟﻢ ﻳﺒﺎﻳﻨﻬﻢ ﻭﻳُﻈﻬﺮ ﻟﻬﻢ ﺍﻹﻧﻜﺎﺭ ﻭﺇﻻ: ﺃﻟﺤِﻖ ﺑﻬﻢ ﻭﺟُﻌِﻞ ﻣﻨﻬﻢ ‏)
“Bid’at ehline güzel zanda bulunan ve onların durumunu bilmediğini iddia eden kişiye onların durumu bildirilir. Eğer onlardan ayrılıp, onlara karşı çıktığını ortaya koymazsa, bu kimse de onlara katılır ve onlardan sayılır.” (Mecmuu’l-Fetava 2/133)
Mufaddal b. Muhelhel rahimehullah şöyle demiştir:
ﻟﻮ ﻛﺎﻥ ﺻﺎﺣﺐ ﺍﻟﺒﺪﻋﺔ ﺇﺫﺍ ﺟﻠﺴﺖ ﺇﻟﻴﻪ ﻳﺤﺪﺛﻚ ﺑﺒﺪﻋﺘﻪ ﺣﺬﺭﺗﻪ ﻭﻓﺮﺭﺕ
ﻣﻨﻪ، ﻭﻟﻜﻨﻪ ﻳﺤﺪﺛﻚ ﺑﺄﺣﺎﺩﻳﺚ ﺍﻟﺴﻨﺔ
ﻓﻲ ﺑُﺪﻭِّ ﻣﺠﻠﺴﻪ، ﺛﻢ ﻳﺪﺧﻞ ﻋﻠﻴﻚ ﺑﺪﻋﺘﻪ، ﻓﻠﻌﻠﻬﺎ ﺗﻠﺰﻡ ﻗﻠﺒﻚ ﻓﻤﺘﻰ ﺗﺨﺮﺝ
ﻣﻦ ﻗﻠﺒﻚ(!!!
“Şayet bid’at sahibi senin yanına oturduğunda bid’atinden bahsedecek olsaydı ondan sakınır ve kaçardın. Lakin o konuşmasının başlangıcında sana sünnetten bahseder, sonra bid’atini sokuşturur. Muhtemelen bu bid’at senin kalbine de yapışır kalır. Peki onu kalbinden nasıl çıkaracaksın?” (el-İbane 2/444)
Utbetu’l-Gulam rahimehullah şöyle demiştir:
ﻣﻦ ﻟﻢ ﻳﻜﻦ ﻣﻌﻨﺎ ﻓﻬﻮ ﻋﻠﻴﻨﺎ
“Kim bizim yanımızda değilse, o bizim karşımızdadır.” (el-İbane 2/437)
İbn Teymiyye rahimehullah şöyle demiştir:
‏( ﻭﺻﺢ ﻋﻨﻪ ﺻﻠﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻴﻪ ﻭﺳﻠﻢ
ﺃﻧﻪ ﻫﺠﺮ ﻛﻌﺐ ﺑﻦ ﻣﺎﻟﻚ، ﻭﺻﺎﺣﺒﻴﻪ
ﺭﺿﻲ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻨﻬﻢ ﻟﻤﺎ ﺗﺨﻠﻔﻮﺍ ﻋﻦ ﻏﺰﻭﺓ ﺗﺒﻮﻙ ﻭﻇﻬﺮﺕ ﻣﻌﺼﻴﺘﻬﻢ ﻭﺧﻴﻒ ﻋﻠﻴﻬﻢ
ﺍﻟﻨﻔﺎﻕ ﻓﻬﺠﺮﻫﻢ ﻭﺃﻣﺮ ﺍﻟﻤﺴﻠﻤﻴﻦ ﺑﻬﺠﺮﻫﻢ ﺣﺘﻰ ﺃﻣﺮﻫﻢ ﺑﺈﻋﺘﺰﺍﻝ ﺃﺯﻭﺍﺟﻬﻢ
ﺑﻐﻴﺮ ﻃﻼﻕ ﺧﻤﺴﻴﻦ ﻟﻴﻠﺔ، ﺇﻟﻰ ﺃﻥ
ﻧﺰﻟﺖ ﺗﻮﺑﺘﻬﻢ ﻣﻦ ﺍﻟﺴﻤﺎﺀ. ﻭﻛﺬﻟﻚ ﺃﻣﺮ ﻋﻤﺮ ﺭﺿﻲ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻨﻪ ﺍﻟﻤﺴﻠﻤﻴﻦ ﺑﻬﺠﺮ
ﺻﺒﻴﻎ ﺑﻦ ﻋِﺴْﻞ ﺍﻟﺘﻤﻴﻤﻲ ﻟﻤﺎ ﺭﺁﻩ ﻣﻦ ﺍﻟﺬﻳﻦ ﻳﺘﺒﻌﻮﻥ ﻣﺎ ﺗﺸﺎﺑﻪ ﻣﻦ ﺍﻟﻜﺘﺎﺏ،
ﺇﻟﻰ ﺃﻥ ﻣﻀﻰ ﻋﻠﻴﻪ ﺣﻮﻝ،ﻭﺗﺒﻴﻦ ﺻﺪﻗﻪ
ﻓﻲ ﺍﻟﺘﻮﺑﺔ ﻓﺄﻣﺮ ﺍﻟﻤﺴﻠﻤﻴﻦ ﺑﻤﺮﺍﺟﻌﺘﻪ. ﻓﺒﻬﺬﺍ ﺃﻭ ﻧﺤﻮﻩ ﺭﺃﻯ ﺍﻟﻤﺴﻠﻤﻮﻥ ﺃﻥ
ﻳﻬﺠﺮﻭﺍ ﻣﻦ ﻇﻬﺮﺕ ﻋﻠﻴﻪ ﻋﻼﻣﺎﺕ ﺍﻟﺰﻳﻎ ﻣﻦ ﺍﻟﻤﻈﻬﺮﻳﻦ ﻟﻠﺒﺪﻉ ﺍﻟﺪﺍﻋﻴﻦ
ﺇﻟﻴﻬﺎ ﻭﺍﻟﻤﻈﻬﺮﻳﻦ ﻟﻠﻜﺒﺎﺋﺮ، ﻓﺄﻣﺎ ﻣﻦ ﻛﺎﻥ
ﻣﺴﺘﺘﺮﺍً ﺑﻤﻌﺼﻴﺘﻪ ﺃﻭ ﻣُﺴِﺮﺍً ﻟﺒﺪﻋﺔ ﻏﻴﺮ ﻣﻜﻔﺮﺓ ﻓﺈﻥ ﻫﺬﺍ ﻻ ﻳُﻬﺠﺮ، ﻭﺇﻧﻤﺎ ﻳُﻬﺠﺮ
ﺍﻟﺪﺍﻋﻲ ﺇﻟﻰ ﺍﻟﺒﺪﻋﺔ، ﺇﺫ ﺍﻟﻬﺠﺮ ﻧﻮﻉ ﻣﻦ ﺍﻟﻌﻘﻮﺑﺔ ﻭﺇﻧﻤﺎ ﻳﻌﺎﻗﺐ ﻣﻦ ﺃﻇﻬﺮ
ﺍﻟﻤﻌﺼﻴﺔ ﻗﻮﻻً ﺃﻭ ﻋﻤﻼً ‏)
“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in Ka’b b. Malik radiyallahu anh ve iki arkadaşından, Tebuk gazvesinden geri kaldıkları ve masiyetleri açığa çıktığı için, onlar hakkında nifaktan korkarak hecir uyguladığı ve müslümanlara da ona hecr uygulamalarını (alaka kesmelerini) emrettiği sahih olarak gelmiştir. Hatta bunların hanımlarına da, talak söz konusu olmaksızın elli gece boyunca kocalarından uzaklaşmaları emredilmiştir. Ta ki onların tevbelerine dair semadan vahiy ininceye kadar! Aynı şekilde Ömer radiyallahu anh müslümanlara, Sabig b. İsl et-Temimi’den alaka kesmelerini emretmiştir. Zira onun kitabın müteşabihlerine tabi olduğunu görmüştü. Bu bir sene kadar devam etti, sonra onun tevbesinde samimi olduğu anlaşılınca müslümanlara ona tekrar alaka kurmalarını emretti. Buna benzer durumlarda müslümanlar, kendilerinden ayak kayması alameti zuhur eden, bid’ati ortaya çıkaran, ona davet eden, büyük günahları açıktan işleyen kimselere karşı hecr uygulamaları (alaka kesmeleri) gerekir. Ama günahını gizlice işleyen veya küfre sokmayan bir bid’atini gizlice işleyen kimselere hecir uygulanması gerekmez. Hecir ancak bid’ate davet eden kimseye uygulanır. Zira hecir (alaka kesme) cezalandırma türündendir. Söz veya amel olarak herhangi bir masiyeti açıkça işleyen kimse cezalandırılır.” (İbn Teymiyye, el-Fetava 24/174-175)
Şeyh Salih el-Fevzan’a şöyle soruldu:
“Bid’atçilerin kitaplarını okuyan ve ses kayıtlarını dinleyen kimse hakkında hak olan görüş nedir?” Şöyle cevap verdi:
‏( ﻻ ﻳﺠﻮﺯ ﻗﺮﺍﺀﺓ ﻛﺘﺐ ﺍﻟﻤﺒﺘﺪﻋﺔ ﻭﻻ
ﺳﻤﺎﻉ ﺃﺷﺮﻃﺘﻬﻢ ﺇﻻ ﻟﻤﻦ ﻳﺮﻳﺪ ﺃﻥ ﻳﺮﺩ ﻋﻠﻴﻬﻢ ‏)
“Bid’atçilerin kitaplarını okumak ve kasetlerini dinlemek caiz değildir. Ancak onlara reddiye verecek olan (ilim ehlinin) bunları dinlemesi caizdir.” (el-Ecvibetu’l-Mufide An Es’ileti’l-Menahici’l-Cedide s.70)

Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî