Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

10 Kasım 2024 Pazar

Bilimi ve Aklı Öne Sürerek Hadisi Tasdik Etmeyenler

Bilimi ve Aklı Öne Sürerek Hadisi Tasdik                                 Etmeyenler

Aişe radıyallahu anha’dan:

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem Mescidu’l-Aksa’ya gece yürütüldüğü zaman insanlar bu konuda konuşmaya başladılar. İman edip tasdik eden bazı insanlar irtidad ettiler. Bu haberle Ebu Bekr radıyallahu anh’e koştular. Dediler ki:

 

            “Arkadaşının ne iddia ettiğini duydun mu? Bu gece Beytu’l-Makdise yürütüldüğünü iddia ediyor!” Ebu Bekr radıyallahu anh dedi ki:

 

 “Öyle mi diyor?” Onlar da: “Evet” dediler. Ebu Bekr radıyallahu anh dedi ki:

 

 “Eğer öyle diyorsa elbette doğrudur.” Dediler ki: “Sen onun bu gece Beytu’l-Makdise gittiğini ve sabah olmadan önce döndüğünü tasdik mi ediyorsun?” Ebu Bekr radıyallahu anh dedi ki:

 

 “Evet. Muhakkak ki ben onu bundan uzak meselelerde de tasdik ediyorum. Sabah akşam ona semanın haberinin geldiğini tasdik etmemde bundandır.” Bunun üzerine Ebu Bekr es-Sıddık diye isimlendirildi.”[1]

 

 İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan

 

“Nebî sallallahu aleyhi ve sellem gece Beytu’l-Makdis’e yürütüldü. Sonra o gece geri geldi. Bu yolculuğunu ve Beytu’l-Makdisin özelliklerini anlattı. Bazı insanlar: “Biz Muhammed’i tasdik etmeyiz” dediler ve kâfirler olarak irtidat ettiler. Allah Ebu Cehil ile beraber onların boyunlarını vurdu. “[2]

 

 Bu iki sahih rivayet gösteriyor ki, o dönemde Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bir gecede Mescidu’l-Aksa’ya götürüldüğü, sonra semalara çıkarıldığını haber veren Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i tasdiklemeyenler, dönemin bilimsel verileri ve aklın gereklerine aykırı buldukları için irtidat ederek kâfir oldular!

 

Allah Azze ve Celle rasulüne şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki biz sana kitabı hak ile indirdik ki insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Hainlerin savunucusu olma!” (Nisa 105)

 

 Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ın kendisine gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmetmiştir ve ‘Onun bütün sünnetleri, Allah’ın O’na gösterdiği şekildir.

 

 Rasule iman, onun verdiği gayb haberlerine, sünnetlerine teslim olup tasdik etmekle, sünnetine ittiba etmekle olur, şu hâin nefislerinizin ve akılcı bilimci geçinen hâinlerin savunucusu olmaktan tevbe edin!

 

 İşte bir örnek daha: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in azatlısı Ebu Ubeyd radiyallahu anh’den:

 

 “Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e bir tencere yemek pişirmiştim. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem koyunun ön kolunu severdi. Ona ön kolu verdim. Sonra:

 

Ön kolu bana ver” dedi. Ben de verdim. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yine:

Ön kolu bana ver” deyince Ben dedim ki: “Ey Allah’ın nebisi! Koyunun kaç ön kolu var ki?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

 

Nefsim elinde olana yemin ederim ki şayet sussaydın ben istedikçe ön kolu vermeye devam edecektin.”[3]

 

 Bilim, gözlemleyebildiğimiz evrenin deneysel, mantıksal ve gözlemlere dayanarak açıklanabilmesidir. En önemli sayılan bilim dallarından bazıları matematik, geometri, gök bilimi ve tıptır.

 

 İnsanlığın tarihi düşünülecek olursa şeytanın yoluna girmiş yapılar daima bu bilim dallarını kendilerine şiar edinmişler, illüminati, masonluk vb. yapılar bu bilim dallarının simgelerini sembol edinmişlerdir.

 

 İslam Allah’tan rasulleri vasıtasıyla gelen vahye teslimiyet dinidir. Bilim adına uydurulan bilim dini ise vahye teslim olmamak için gerekçeler ve formüller uydurmayı gaye edinmiştir.

 

 Allah’ın rasul ve nebileri ise insanlara bilimin metotlarıyla somut olarak kanıtlanamayan gaybî birtakım şeylere iman davetiyle gelmişlerdir. Bu yüzden dinsiz filozoflar, nebileri devre dışı bırakmak için: “Allah ile kul arasına kimse giremez” sözünü uydurmuşlardır ki, bugün “Deizm” denilen sapkın ve yaygın küfrün temeli de bu sözdür. Bu söz, Allah’a ibadette aracı edinmemek konusunda doğru bir söz olsa da, dinsiz felsefecilerin kastettikleri bu mana değildi. Onlar, bu sözü nebilerin tebliğ ettikleri vahyi devre dışı bırakmak için ilke edinmişlerdi.

 

 İlk şirk ve küfür bilim ve mantık öne sürülerek işlendi! İblis’e Âdem aleyhi's-selâm’a secde etmesi emredildiğinde bunu bilimsel ve mantığa uygun bulmadı! Ona göre ateşten yaratılan, topraktan yaratılandan üstün idi! Hatta nur hem ateşten hem de topraktan üstün olmasına rağmen Meleklerin Âdem’e secde etmeleri ona göre daha da mantık dışı olmalıydı! Allah Azze ve Celle buyurdu ki:

 

 "Sana emrettiğim halde seni secde etmekten alıkoyan nedir?” buyurduğu zaman, “Ben ondan daha üstünüm, çünkü beni ateşten yarattın onu ise çamurdan yarattın” dedi” (A’raf 12)

 

 Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik de hemen secde ettiler. İblis müstesna. Kaçındı, kibirlendi ve kâfirlerden oldu.” (Bakara 34)

 

 Âdem aleyhi's-selâm’ın iki oğlunun kıssasında katil olan kardeş, kendince mantıklı bulduğu sebeplerle isyan etmedi mi? Tapınmak için putlar edinme ihtiyacı “Allah’ı göremiyoruz, bu yüzden Allah’a yakınlaşmak için O’nu temsil eden, görebildiğimiz bir varlığa ibadet sunalım” düşüncesiyle ortaya çıkmıştır.

 

 O'nun dışında dostlar edinenler: “Onlara, bizi sadece Allah'a yaklaştırsınlar diye ibâdet ediyoruz” derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir.” (Zümer3)

 

 Nuh aleyhi's-selâm kavmini tufana karşı uyardığı zaman, insanlar bunu mantıklı ve bilimsel bulmadılar. " Hatta gemi inşa etmeye başladığı zaman onu saçmalamakla ve deli olmakla suçladılar. Çünkü onlara göre bu hiç bilimsel ve mantıki bir davranış değildi!

 

Nuh’a vahyedildi: “Kavminden daha evvel iman etmiş olanlardan başkası asla iman etmeyecektir. O halde işlediklerine tasalanma. Gözümüzün önünde ve vahyimizle gemiyi yap, Zulmedenler konusunda bana bir şey söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır. Gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri kendisine her uğradığında onunla alay ediyordu. Dedi ki: “Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz” dedi. “Artık kendisini rezil edecek azabın kime gelip çatacağını ve kalıcı azabın da kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.” Nihayet emrimiz gelip de tandır feveran ettiğinde dedik ki: “Her birinden iki çift ve aleyhinde söz geçmiş olanlar hariç aileni ve iman edenleri ona yükle.” Zaten onunla birlikte ancak çok az kimse iman etmişti.” (Hud 36-40)

 

İbrahim aleyhi's-selâm, gök cisimlerinin ve varlıkların bizzat tesir edici olduğuna inanan bir kavme tebliğde bulunmuştu. O zamanın insanlarının çoğunluğu da görüp şahit oldukları şeyleri bilimsel bularak İbrahim aleyhi's-selâm’a ve davetine karşı çıktılar. Allah Azze ve Celle ateşin bizzat yakıcı olmadığını İbrahim aleyhi's-selâm için gösterdi.

 

Musa aleyhi's-selâm sihiri bilimsel dayanak edinmiş bir kavme tebliğde bulundu, Allah Azze ve Celle onun elinde sihirbazların düzenini yıktı.

 

İsa aleyhi's-selâm tıbbı put edinmiş bir kavme tebliğde bulundu. Allah Azze ve Celle onun elinde tıbbın çare bulamadığı abraşlara, körlere şifa verdi, onun eliyle ölüleri diriltti. Bilimselliği öne sürenlere karşı hiç de bilimsel olmayan mucizeler zuhur etti.

 

Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem bir gece Mekke’den Mescidu’l-Aksa’ya götürüldüğünü (isra), sonra semâlara çıkarıldığını (mi’rac) anlatttığında bunu hiç de bilimsel ve mantıki bulmayan müşrikler alay etmişler, imanı zayıf kimseler de dinden dönmüşlerdi!

 

Sonra bilim felsefecileri İslam’ın yükselen ihtişamı karşısında kendilerini Müslüman kimliğiyle tanımlayarak felsefelerine devam ettiler.

 

Cehmîler, Kur’ân ve sünnette bildirilen Allah’ın sıfatlarını kabullenemediler ve inkâr ettiler! Allah’ın semada arşının üzerinde oluşunu inkâr ettiler, kelamını, konuşmasını inkâr ettiler ve diğer birçok sıfatlarını inkâr ettiler.

 

Onlardan etkilenen Mu’tezile, Eşariler ve Maturidiler de “tevil” bahanesiyle bu sıfatların hakikatlerinin içini boşalttılar. Sıfatları lafız olarak kabul etmiş görünseler de mana olarak kendilerince daha bilimsel olan tahrifler yaptılar. Çünkü onlara göre ashab ve tabiinden selefin bu sıfatlara teslim oluşları bilimsel değildi(!)

 

Ebu Hanife’nin öğrencilerinden Bişr el-Merisi’nin elebaşı olduğu “Kur’ân’ın mahlûk olduğu” iddiası da Merisi’nin hocasından devraldığı aynı sapık bilim felsefesinin ürünüdür. Zira Kur’ân’ın mahlûk olduğunu iddia etmek demek, Kur’ânın hem lafız hem de mana olarak Allah’ın sözleri olduğunu inkâr etmek demektir ve bunun manası şudur: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem kendi asrında bir anlayışla ilahi emirleri uygulamışsa da, farklı zamanlarda ve farklı mekânlarda daha farklı şekillerde anlaşılıp yorumlanması mümkündür(!)

 

Hâlbuki bu düşünce küfrün ta kendisidir, Allah’ın emir ve yasaklarını devre dışı bırakıp onun yerine beşer mahsulü yeni hükümler ve dinler uydurabilmenin ta kendisidir! Bugün yeryüzünde Allah’ın indirdiklerinden başkasıyla hükmedilmesine bu düşünce dayanak olmamış mıdır?

 

Cumhuriyet ve Demokrasi gibi son derece sapıkça yönetim şekilleri uygulanarak insanlık sefalet ve rezalet içinde yaşamamışlar mıdır? Lut aleyhi's-selâm’ın kavminin çoğunluğu (cumhuriyeti) cinsel sapkınlıkları mantıklı bulmuşlardı, Şuayb aleyhi's-selâm’ın kavminin çoğunluğu (cumhuriyeti) ahlaksızlıkları, hukuksuzlukları, hileciliği mantıklı buluyor, kendilerine uymayanları kınıyor ve cezalandırıyorlardı. Kokuşmuş cahiliye hükmünü isteyenler!

 

Allah’ın rasul ve nebilerinin kavimleriyle yaşadıklarını ibret gözüyle tefekkür edenler çok daha fazlasını bulurlar.

 Tarih boyunca her türlü sapıklığın arkasında iblis ve avenesi vardır ve her dönemde benzer malzemeleri kullanarak insanları saptırmaktadırlar. Yeryüzünde aslen iki din vardır: İslam ve Satanizm. Satanizm şeytana kulluk etmektir. İblis ve şeytanları her dönemde batıl dinler uydurmuş ve hak dinleri de tahrif etmişlerdir. Dolayısıyla paganizm ve uzantısı bâtıl dinlerin yanısıra, hak dinlerin şemsiyesi altında tahriflerle dindenmiş gibi gösterdiği; determinizm, fundamentalizm, pragmatizm, spiritüalizm ve buna benzer felsefeleri de dinlerin mensuplarına sureti haktan göstererek sokuşturmuştur. Kaderiyye, Cebriye, Mürcie, Haricilik, Rafizilik, Mu’tezile, Cehmilik, Sufilik, Mücessime, Eşarilik, Maturidilik, Mufevvida gibi İslam ehli arasında boy gösteren bütün sapmalar da İblisin ve avanesinin müdahaleleri ile “bilimsel ve mantıklı” görülen felsefelerin sonucunda ortaya çıkmışlardır.

 

Son günlerde bilimi put edinenler, tıp dalında şeytanın saptırmalarıyla yol almaktadırlar. Kanser, diyabet, kızamık, dizanteri, hepatit, kovit gibi birçok uydurma hastalıklarla şeytan insanları korkutmakta, şeytana râm olmuş doktorların dili üzerinden insanların nazarında var-lıkların (virüslerin, zehirlerin, ilaçların vb.) bizzat tesir edici olduğu inancı empoze edilmekte, hastalıkları ve şifayı yaratanın Allah olduğu hakikati alabildiğine gizlenmekte ve böyle bir inanç “bilim dışı” olarak lanse edilmektedir! Nitekim bütün hadis kitaplarında geçen “Hastalık bulaşması yoktur” mütevatir hadisine rağmen insanlar virüs diye bir şeyin varlığına ve hastalıkların bulaştığına inandırılmış, Allah’ın cümle mahlûkat üzerindeki tasarrufuna olan inanç geçersiz kılınmış, Allah’ın dışında korkulan ve kendisinden şifa umulan varlıklar icad edilmiş, bu batıl ve şirk inanışlar doğrultusunda insanlar cemaatle namazları, haccı, umreyi yasaklamış, yüzlerine iblise kulluğun nişanesi olan maskeler takılmıştır.

 

İblis’in son hamlesi Deccal’in yanında da bilimsel malzemeler olacak! Güya bilim Deccal’in yanında olacak! Çoğunluk ve cumhuriyetler Deccalin ordusu olacak.

 

Lakin iman edenler bilirler ki nice azınlıklar Allah’ın izni ve yardımıyla kahir ekseriyetlere gâlip gelmiştir ve öyle de olacaktır.

 

Çünkü iman edenler yalnız gözleriyle görüp kulaklarıyla işittiklerine değil, Rahman’dan gelen gaybe de iman edenlerdir.

 

İbrahim aleyhi's-selâm’a ateşi serin ve selamet kılan, denizi Musa aleyhi's-selâm’a yarıp Firavunu boğan, tabiplerin aciz kaldıkları Eyyub aleyhi's-selâm’a şifa veren, Yusuf aleyhi's-selâm’ı zindandan kurtarıp Mısır’a sultan yapan, Suleyman aleyhi's-selâm’a mahlûkatı musahhar kılan, Mekke’de zillet içinde ezilen Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i âlemlere üstün kılan Allah’a iman edenlerdir.

 

Her şeyden mühimi, dünyanın fani olduğuna, cennet ve cehennemin bâki olduğuna iman edenlerdir.[4]

 

 

Kâfirlerin Bilimden Nasipleri

 

Modern çağ dedikleri sapma asrında Avrupa’lılar iki ilimde ilerlediler. Birincisi: Kozmolojik Teoriler İlmi, İkincisi: Dünyevî ilimlerdir.

 

Kozmolojik teorilere gelince, din, akıl, his ve şahit olunan hadiseler bunların batıl olduğuna delalet etmektedir. Bu teorilerin çoğundan birçok kâfir dönüş yapmıştır. Yine bu teorilerin, bu konudaki muteber usul ve kaidelere muhalif olması da batıl oluşlarını göstermektedir.

 

Dünyevi ilimlere gelince, bu Kur’ân’da bahsedilen bir ilimdir. Allah Teâlâ kâfirler hakkında haber vererek şöyle buyuruyor:

Onlar; dünya hayatının görünen yüzünü bilirler; âhiretten ise, gafildirler” (Rûm 7)

Önceki ve sonraki kâfirlerin ilimden nasibi bundan ibarettir. Allah Teâlâ geçmişteki kâfirleri de şöyle haber veriyor:

 Rasulleri, kendilerine apaçık deliller getirince, yanlarında bulunan (ve yanlış zan ve şüpheden ibaret olan) ilim yüzünden şımarmışlar, fakat alaya aldıkları şey, kendilerini çepeçevre kuşatıvermişti.” (Mumin/Gafir 83)

Kâfirlerin dünya ilimlerine genişçe dalmalarını kimse inkâr etmez. Bunda genellikle dünya hayatını kemale erdirmek hâkimdir. Bu aynı zamanda ulaşım, elektrik, tıp, hesap, hendese ve benzeri ilimlerle hayatın gelişmesinin vesilelerindendir. Ancak kâfirlerin dünyevi ilimlerde ilerlemiş olmaları onları körü körüne taklid etmeyi gerektirmez.

 

Ayetin açık ifadesiyle belirtilmiştir ki, kâfirler dünya hayatının ancak görünen yüzünü bilirler. Bizim için gayb olan konuları bilmeleri mümkün değildir. Kâfir felsefeciler yerlerin ve göklerin yaratılışı ve kâinat ile ilgili teorilerinin çoğunda gaybe taş atmışlardır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 

            Ben onları ne göklerin ve yerin yaratılışına, ne de bizzat kendilerinin yaratılışına şahit tuttum. Ben yoldan çıkaranları yardımcı edinecek değilim.” (Kehf 51)

 

Vahyin bildirdiklerinde hata söz konusu olamaz. Lakin dünyevi ilimlere dair teorilerde insanlar eskiden beri birçok hatalara düşmüşlerdir. Şu halde, dünya ilimlerinde ilerlemiş olan kafirlerin, vahyin bize bildirdiği hakikatlere aykırı olarak ortaya attıkları iddialar nasıl kabullenilebilir?!

Kâfirlerin bilimsel(!) teorileri ne bir mucize, ne de keramettir. Ancak bunlar Allah’tan kâfirlere birer istidraçtır. İstidraç: derece derece sapması için kula imkân verilmesidir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

 Ayetlerimizi yalanlayanlar ise, onları, anlayamayacakları bir şekilde, derece derece helake terk edeceğiz.” (A’raf 182)

 

Yapılan ihtarları unutunca, her şeyin kapılarını onlara açıvermiş, kendilerine verilenlerle sevince gark oldukları bir sırada da ansızın onları yakalayıvermiştik; onlar ise, bütün ümitlerini yitirmişlerdi.” (En’am 44)

 

Ukbe b. Amir radıyallahu anh’den: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Allah’ın bir kula isyanına rağmen istediği şeyleri verdiğini görürsen bil ki bu ancak bir istidraçtır.[5]



[1] Sahih. Hâkim (3/65, 81) Beyhakî Delailu’n-Nubuvve (2/360) el-Elbani es-Sahiha (306)

[2] Sahih. Nesâî Sunenu’l-Kubra (11383) Ahmed (1/374) Ziyau'l-Makdisi el-Muhtâre (12/286) Ebu Ya’la (5/108) Taberî Tehzibu’l-Asar (17) İbn Kesir Tefsir (5/26) Abdulgani el-Makdisi Ahbaru’d-Deccal (64) el-Elbani el-İsra ve’l-Mi’rac (s.76)

[3] Muslim'in şartına göre sahih. Tirmizî Şemail (169) Dârimî (44) Ahmed (3/485) Taberânî (22/335) İbn Ebi Asım el-Ahad ve’l-Mesani (472) Da’lec es-Secezi el-Munteka Mine’l-Mukillin (4) İbnu’l-Esir Usdu’l-Gabe (6/200) İbn Asa-kir Tarih (4/295) Mizzi Tehzibu’l-Kemal (34/53)

[5] Hasen. Ahmed (4/145) Taberânî (17/331) İbn Ebi’d-Dunya eş-Şukr (32) Kasım b. Kutlubuga Musnedu Ukbe b. Amir (67) İbn Sem’un Emali (313) el-Elbani es-Sahiha (413) EL-BURHAN Sünnete Kefil Olan Kur’an (sy 263-256)