Ahad Hadislerin Zan İfade Ettiği İddiasına Cevap
Şer’î nasları araştıran kişi Ahad hadislerin zannî, mütevatir olanların yakinî olduğu kaidesini tamamen iptal eden naslar bulacaktır. Mesela;
1- Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Mü’minlerin topluca çıkmaları gerekmez. Her topluluktan bir tâife, dinde derin bir kavrayış edinmek ve kavimleri kendilerine geri döndüğünde onları uyarmak için kalsalar! Umulur ki onlar da sakınırlar.” (Tevbe 122)
İmam Buhârî rahimehullah şöyle demiştir: “Ayette bir kişi “taife”olarak isimlendirilmiştir.(Sahihu’l-Buhârî 4/353)
2- Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Necran halkına:
“Size hakkıyla güvenilir olan emîn bir kimseyi göndereceğim” buyurmuş ve Nebî sallallahu aleyhi ve sellem onlara Ebu Ubeyde radiyallahu anh’ı göndermiştir.
3- Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh şöyle demiştir: “Ensar’dan bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i göremediği zaman, ben şahit olmuşsam, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den ona rivayet ediyordum. Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında bulunamayıp da, o şahit olmuşsa, bana geliyor ve Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den bana rivayet ediyordu.”
4- Abdullah b. Ömer radiyallahu anhuma dedi ki: “İnsanlar Kuba’da sabah namazında iken birisi onlara geldi ve dedi ki:
“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bu gece Kur’ân (ayeti) nazil oldu ve Ka’be’ye dönülmesi emredildi.” Bunun üzerine o tarafa döndüler. Yüzleri Şam’a doğru idi, Kâbe’ye doğru döndüler.”
Bu konuda hadisler çoktur. Nitekim İmam Buhârî bunların bazılarını Sahih’inde (4/353) “Kitabu Ahbari’l-Âhâd” bölümünde zikretmiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kavimlere hükümler ve akideler hakkında olması fark etmeksizin, vahyi, risaleti ve dini haber verecek kimseler göndermiştir. Onlar da hükümler, akideler, iman ve sünnet ile ilgili şeyleri öğretmişlerdir.
Ahad ve mutevatir hadisler meselesinde araştırmacı, öncekilerin sözlerini araştırdığında, Hatib el-Bağdadî’nin bize şunu zikrettiğini görür: “Ömer b. el-Hattab radiyallahu anh haberi vahidi kabul etmiştir.”
Nitekim daha önce Ömer radiyallahu anh’ın Ensar’lı birinin Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’den şahit olduğu şeylere dair rivayetleri kabul ettiği geçmişti.
Yine selefin uygulamasının haberi vahidi kabul etmek şeklinde devam ettiğini görür. Onlar birbirlerine rivayetleri aktarıyorlar, hiçbiri zan veya yakin ifade ettiği gibi iddialarla haberi vahidi kabul konusunda duraklamıyordu.
Nitekim İmam Buhârî, daha önce zikredildiği gibi, Sahih’inde “İcazet ve haberi vahidin kabulü” bölümü açmıştır.
İmam Ahmed’in Mesail’inde kendisinden sahih isnadlarla rivayet edildiğine göre o, ahad hadislerle delil getirir, akide hususunda dahi onlara tutunurdu.
Abdullah b. Ahmed, es-Sunne’de (no:533) şöyle demiştir: “Babama, bir topluluğun: “Allah Azze ve Celle Musa ile konuştuğunda ses ile konuşmadı” dediklerini söyledim. Babam (Ahmed b. Hanbel) rahimehullah dedi ki: “Bilakis, rabbin Azze ve Celle ses ile konuşmuştur. Bu hadisleri geldikleri şekilde rivayet ederiz.”
Yine Abdullah b. Ahmed, Ahmed b. Hanbel’den şöyle nakleder: “İbn Mes’ud radiyallahu anh hadisinde şöyle geçer: “Allah Azze ve Celle konuştuğu zaman kaya üzerinde zincirin sürüklenmesi gibi bir ses işitilir.” Babam dedi ki: “İşte Cehmiyye bunu inkâr ediyor!”
İmam Malik ve İmam Şafii rahimehumallah da gerek akide, gerek hükümler konusunda ahad hadislerle çokça delil getirmişlerdir. İmam Şafii er-Risale’de (s.401) “Haberi vahidin tesbitinde hüccet” başlığı altında delillerini zikretmiştir.
İbn Abdilber et-Temhid’de (1/8), İbn Hazm el-İhkam’da (1/115) birçok ilim ehlinden bu görüşü rivayet etmişlerdir.
Ebu’l-Muzaffer es-Semânî hadis ehlinin genelinin ve öncekilerden sünnet üzere olanların bu görüşte olduklarını nakletmiştir.
Sonrakilerin zan veya yakin ifade etmesi açısından meseleyi ele almaları sonradan çıkma bir tabirdir. Önceki imamlar ancak “ilim ve amel ifade etmesi” tabirini kullanmışlardır.
EL-BURHAN Sünnete Kefil Olan Kur'an (sy 277-279)