Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır, yolların en hayırlısı Muhammed’in yoludur. İşlerin en şerlisi muhdes olanlardır. Dine sonradan sokulan her şey bid’attır, her bid’at dalalettir ve her dalalet ateştedir.”

Öne çıkan

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

Bid’atçiler Tevhid Ehli Olabilir mi?

15 Şubat 2018 Perşembe

Şeyh Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî 'den DERNEK'Çİ VE DEYYUSİYYE FIRKASINA DERS

                                  Sünnet Ehliyle Bid’at Ehli Arasındaki Ayrım

Bir müslümanın sünnet ehli veya bidat ehli olmasının kayıtları önemli bir meseledir. Zira delil olmaksızın onun sünnet dairesinden çıkarılması zorlu bir iştir. Yine onun sünnet ehlinden olmadığı halde sünnet dairesinde görülmesi de öyledir. İlim ehli, ifrat ve tefritten uzak bir şekilde bu meselenin muteber kayıtlarını araştırmışlardır.

Şeyhulislam İbn Teymiyye rahimehullah Mecmuu’l-Fetava’da (3/346) şöyle demiştir: “Kitap, sünnet ve icma ile konuşan ehl-i sünnet ve’l-cemaattendir.”

Yine Mecmuu’l-Fetava’da (4/155) şöyle demiştir: “Bidat ehlinin alameti, selefe uymayı terk etmeleridir. Bu yüzden İmam Ahmed, Abdus b. Malik’e yazdığı risalesinde şöyle demiştir: “Bize göre sünnetin esasları; Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabının üzerinde bulunduklarına sarılmaktır.”

  Yine Mecmuu’l-Fetava (10/383-384) şöyle demiştir: “Hiçbir imam yoktur ki kendisine uyulamayacak sözleri ve fiilleri olmasın. Bununla beraber bundan dolayı kınanmazlar da. Ama kitap ve sünnete aykırı olduğu kesin olarak bilinmeyen, hatta hakkında ilim ve iman ehlinin içtihadlarında niza ettikleri konulardaki söz ve fiillere gelince, Allah’ın kendilerine hakkı açık kıldığı kimselere göre bu meselelerde kesinlik bulunabilir. Lakin bunlar için açık olan şey, bu açıklığın kendilerine belli olmadığı insanlara bağlayıcı kılınamaz.”

Yine Fetava’l-Kubra’da (4/193) şöyle demiştir: “Kişiyi heva ehlinden kılan bid’at; sünnet alimleri katında kitap ve sünnete muhalif oluşu meşhur olan; Haricilik, Rafizilik, Kaderiyye ve Mürcie gibi bidatlerdir.”

Zehebî, Siyeru A’lam’da (19/327) şöyle demiştir: “Alimler ihtilaf etmeye devam etmişlerdir. Bir alim, diğer bir alim hakkında kendi içtihadına göre konuşmuştur. Hepsi de mazur ve ecir sahibidir. (Batılda) İnat eden veya icmaya muhalefet eden ise suçludur..”

Şatıbî, el-İ’tisam’da (2/712, 713) şöyle demiştir: “Bu fırkalar, cüz’î meselelerde değil, ancak dinde ve dinin kaidelerinden birinde küllî manada Fırkatu’n-Naciye’ye (Ehl-i Sünnete) muhalefet etmeleri sebebiyle bir fırka haline gelmişlerdir. Zira cüz’î ve ayrıntı meselelerde şazlık, fırkalaşmaya götüren bir muhalefet değildir. Ancak külli meselelerde muhalefete düşmek fırkalaşmaya sebep olur…”

Şeyh Mukbil el-Vadiî rahimehullah Tuhfetu’l-Mucib’de (111) şöyle demiştir: “Şahıs ne zaman salih selefin menhecinden ayrılırsa bid’at işler. Selefin menhecinden ayrıldığı zaman ya tasavvufa, ya şiiliğe, ya mevlid törenleri kutlamaya, ya beşeri kanunları beğenmeye, ya hizipçilik gibi sınırlamacı dostluğa sapar. Böylece hizbi/partisi/grubu için dostluk yapar ve partisi (grubu) için düşmanlık eder.

İlim ehlinin sözlerinden şu ortaya çıkmaktadır: Sünnet ehli; şu üç sabit esasa uymakla bilinen kimsedir; Kur’an, sünnet ve selefin üzerinde bulundukları yol. Bu ittiba hem zahirde, hem de batında olur. Bu üç sabit esasa uyup sarılana dostluk eder. Kişi, bu üç esasa İslam’dan çıkanlar gibi ya tamamen muhalefet ederek bir bidatçi olur, ya İslamda bilinmesi zorunlu olan bir cüze muhalefet ederek bidatçi olur. Sonra dostluk ve düşmanlığını bu bidati üzerine kurar.

Şeyhulislam İbn Teymiyye Mecmuu’l-Fetava’da (6/338) şöyle demiştir: “..bu yüzden bid’at ehlinin alametlerinden birisi de, bir söz veya fiil ortaya çıkarıp bunu insanlara bağlayıcı kılmaları, bundan dolayı insanlara ikramda bulunup dostluk etmeleri ve uydurdukları bu şeyleri terk edene düşmanlık etmeleridir. Nitekim Hariciler bidat olarak ortaya attıkları görüşlerini insanlara zorunlu tutmuşlar, bu görüşleri için dostluk veya düşmanlık kurmuşlardır. Rafiziler kendi görüşlerini uydurmuşlar ve insanlara bağlayıcı kılarak, dostluk ve düşmanlıklarını bunun üzerine kurmuşlardır.”

Şeyh Muhammed el-İmam hafizehullah el-İbane’de (s.37) şöyle demiştir: “Bidat ehlinin çoğunun Kitap ve sünnete uymaya çağırdıkları bilinmektedir. Ancak selefe uymayı önemsemezler. Böylece, selefin üzerinde bulundukları yoldan ayrılmak, bidat ehlinin açık bir alameti olmuştur. Bazı fırka ve gruplar selefin alametlerini yükseltmişler ve kendi zanlarına göre bunu selefe sadece akide hususunda tabi olmakla sınırlamışlar, menheci önemsemişlerdir. Onların sözleri “Menhecimiz selefîdir, yönelişimiz moderndir” lafı etrafında döner. İşte bu, bid’atçi bir çıkıştır! Bu tıpkı eski bidat ehlinin: “Dinin bir şeriati ve bir de hakikati vardır”, “Dinin bir kabuğu, bir de özü vardır” ve “Şeriatın zahiri ve batını vardır” kaidelerine benzemektedir.

Geçen açıklamalara göre sünnet ehli bir kimse, sünnetlerden biri hakkındaki gevşekliği sebebiyle bidatçi olmaz. Yine o, sünnet ehlini sevmesi ve onlar gibi bir akideye sahip olmakla birlikte, dünyevi bir iş için bir grup veya bir fırka ile beraber bulunması sebebiyle bidatçi olmaz. Ehli Sünnet şeyhlerinden birine desteği sebebiyle o kimse bir bidatçi ya da hizipçi sayılmaz. Ancak bu destek, hataya rağmen taassub derecesinde olursa bundan dolayı kınanır. Özellikle sünnet alimlerinden nasihat kabul edenler hizipçi/grupçu olmazlar.”



                                                                 İhtilaf üzerine..

Ehl-i sünnet olanlar, aralarında maksat üzerinde ittifak etmişlerdir ki, bu maksat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e tabi olma hususunda birleşmektir. Aralarında caiz olan ihtilafta bulunmaları onlara zarar vermez. Caiz olan ihtilaf; ibadet veya başka konularda, tenevvu (tür) ihtilafıdır. Anlayışlardaki farklılık onlara zarar vermez.

İmam Şatibi rahimehullah el-Muvafakat’ta (4/221) şöyle demiştir: “…bundan dolayı içtihat meselelerinde ihtilaf edenler arasındaki dostluk, sevgi ve şefkat gruplaşmaya ve fırkalaşmaya götürmez. Çünkü onlar din sahibinin maksadını talep konusunda birleşmişlerdir.”

Allame İbnu’l-Kayyım rahimehullah es-Savaiku’l-Mursele’de (2/519) şöyle demiştir: “İradelerinin, anlayışlarının ve idrak kuvvetlerinin farklılığından dolayı insanlar arasında ihtilaf meydana gelmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Lakin kınanmış olan ihtilaf; birbirlerine haddi aşıp düşmanlık etmeleridir… Lakin asıl ve talep olunan gaye tek, tutulan yol bir olursa neredeyse ihtilafa düşülmez. Bu durumda ihtilafa düşülse de, daha önce sahabenin ihtilafında olduğu gibi, bu zarar vermez. Eğer üzerine bina olunan asıl tek ise o; Allah’ın kitabı ve rasulünün sünnetidir. Maksat bir ise o; Allah’a ve rasulüne itaattir. Yol bir ise o; Kur’an ve sünnet delillerine bakmayı, her türlü sözün, görüşün, kıyasın, zevkin ve siyasetin önüne geçirmektir.”

Ebu’l-Muzaffer es-Sem’anî, el-İntisar Li Ashab’il-Hadis’te (s.44) şöyle demiştir: “Şayet onların (Hadis ehlinin), ülkelerinin ve zamanlarının farklılığına rağmen ve aralarındaki yurt uzaklığına rağmen, başından sonuna kadar, eskisiyle ve yenisiyle tasnif edilmiş bütün kitaplarına muttali olursan, itikadlarını tek çizgide ve tek üslupta açıkladıklarını, dışına çıkmadıkları ve sapmadıkları bir yolda yürüdüklerini görürsün. Bu konuda sözleri birdir, fiileri birdir. Aralarında ihtilaf görmezsin. Az da olsa, herhangi bir konuda fırkalaşmamışlardır. Hatta onların dillerinden çıkan herşeyi ve seleflerinden naklettiklerini toplasan, onun sanki tek bir kalpten geldiğini ve tek bir dilden söylendiğini görürsün. Hakka bundan daha açık bir delil olabilir mi?... Hadis ehlinin ittifakının sebebi, onların dini Kitap ve sünnetten ve nakil yolundan almış olmalarıdır. Onlar ittifak ve uyuma varis olmuşlardır.”

Şeyh Muhammed el-İmam, el-İbane’de (s.41) şöyle demiştir: “Ey sünnet ehli! İç halini düzeltmeye özen göster ki, maksadın hak ve nübüvvet menhecine tabi olma arzusu olsun. Kendini beğenmekten ve gururdan sakın! Nefsin intikam, haddi aşma ve düşmanlığa çekişlerinden uzaklaş. Zira sen kendini bu şekilde ıslah edersen, senin de kastettiğin yola tabi olanlarla aranda zararlı bir ihtilafta bulunmazsın. Hareket ve kuvvet ancak Allah’tandır.”

                                     Ehli Sünnetin Üzerinde Buluşacağı Kayıtlar

1- Sünneti uygulamaya ve yaymaya davet üzerinde ittifak

2- Davet menhecinde hikmete uymak, basiret üzere yürümek, selefin üzerinde bulunduğu yolun dışına çıkmamak

3- Tenkid edilmeyi kabul edecek gönül genişliği. Zira Allah’a davet eden masum değildir. Kendisinin elinde pekçok hayrın gerçekleşmiş olması bu konuda lehine bir hüccet değildir. Bu sayede hayır artar ve yapıcı tenkidi kabul etmekle şer azalır.

4- Nefisle mücahede, ucubdan, gururdan, yapmacıklıktan, riyadan, hırstan uzaklaşmak, Allah için ihlaslı olmaktan ayrılmamak ve Allah’a karşı sadık olmak.

5- Sünneti her yer, her zaman ve her durumu kuşatıcı şekilde kapsamlı olarak anlamak.

6- Kişilerin bidatçi ve fasık olduğuna hüküm vermede, onlardan ayrılma hususunda acele etmekten uzak durmak ve bu meseleleri ilim ehline bırakmak.

7- Kıble ehlini tekfir etmekten selamette olmak.